Hikmet Kızıl
Müslümanca Düşünen Adam: Rasim Özdenören
Yolcu dergisi için hazırladığım bu yazıyı Rasim ağabeyin vefatı üzerine paylaşmak istedim...
Allah rahmet eylesin… (Amin)
Edebiyatımızın Yedi Güzel Adam’ından biri olan Rasim Özdenören, öykücülüğümüzün köşe taşlarından biridir.
İlk öyküsü “Akarsu”, daha lise öğrencisiyken 1957’de Varlık dergisinin Ocak sayısında yayınlanmıştır. Yaşı 17’dir.
İlk kitabı “Hastalar ve Işıklar” 1967’de 27 yaşındayken okur karşısına çıkmıştır.
Edebiyatımızda öykü alanında kendinden sonraki kuşağı önemli ölçüde etkilemiştir. Özdenören için edebi eserler düşünce dünyasından bağımsız gelişmezler.
Rasim Özdenören’in hikâye kitapları tematik olarak ele alındığında; çözülmenin ekonomik ve toplumsal boyutları, yabancılaşma ve kaçış, ölüm ve âhiret inancı, tasavvuf, aile, çocuk, kent ve kır üzerine yoğunlaştığı görülür. İslam medeniyetinin kendine özgü değer yargılarını ve duyarlılığını öykülerinde ana tema olarak belirleyen Rasim Özdenören, edebiyat kuramına dair yazdığı yazılarla da edebi eserlerine düşünce boyutu kazandıran yazarlardan biri olmuştur.
Dolayısıyla onun bütün eserlerini dünya görüşü ve hayata bakış açısı ile değerlendirmek gerekir.
Özdenören öyküleri, modern öykülerdir. İslami bir duyarlılığa sahip olan, ancak slogana ve mesajcılığa kaçmadan insanın evrensel yanlarını anlatabilen yazar, aynı zamanda kuramsal yazıları ile de edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir.
Rasim Özdenören Türkiye’de gelişen İslamcı bakış açısına düşünceleriyle etkin olmuş bir yazardır. Bu minvâlde Mehmet Akif, Necip Fazıl, Sezâi Karakoç çizgisinin dördüncü halkası olarak değerlendirilebilir. Özellikle Necip Fâzıl ve Sezâi Karakoç onun hayatında önemli bir yer tutar. Bu çizginin önemli bir halkası olmasına rağmen, kendi özgünlüğünü de yarattığı rahatlıkla söylenebilir.
“Bilinçli bir Müslüman kimlik” oluşturma adına kaleme aldığı düşünce yazılarıyla ilgili olarak 1977‟de İki verdiği röportajda Cahit Zarifoğlu‟nun: “Size bugüne kadar bir hikâye yazarı olarak ve genellikle hep edebiyat konuları çerçevesinde düşünen biri olarak görmeye alıştığımız için bu yazılarınızın bizi şaşırttığını söyleyeceğim” sözlerine karşılık, “Biliyorum. Genellikle bir hikâye yazarının hayâlât ile meşgul olduğu sanılır. Oysa dikkatli bir göz, bizim hikâyelerimizde de, başka ölçüler ve değerlendirmeler içinde, burada yazdıklarımızdan farklı bir şey söylemediğimizi tespit eder sanırım” diyerek öykülerinde yapmaya çalıştıklarının düşünce yazılarından bağımsız olmadığını ifade eder.
Müslümanca yaşamak Rasim Özdenören'in modem dünya hapishanesinden çıkmak üzere gösterdiği tek kapı ve tek çaredir. Rasim Özdenören için Müslümanca yaşamanın ilk ve en önemli şartı Allah'a mutlak bir iman ve kayıtsız şartsız bir teslimiyettir.
Rasim Özdenören, Mavera ile başlayan “İslami Edebiyat” tartışması ile ilgili olarak “Siyaseti edebiyattan, edebiyatı kültürden, kültürü toplumsal yaşantının bir başka alanından ayırmaksızın düşünüyoruz. Edebiyat tartışmaları da bunun bir başka uzantısı. İslami Edebiyat tartışması da kendi meselemizdi. Hatta belki de tazelenmesi gereken konulardır onlar. Çünkü yeteri kadar anlaşıldığı kanaatinde değilim” demektedir. Rasim Özdenören, İslami duyarlılığın sanata yansıması noktasında önemli düşünceler geliştirmiş ve bunu okuyucularıyla paylaşmıştır.
Rasim Özdenören, Türk edebiyatı tarihinde öykücü kimliği ile öne çıkmıştır; ancak sanat anlayışını etkileyenlerin aslında daha çok romancılar ve şairler olduğu görülmektedir. Özdenören, öykü hakkında olduğu kadar roman üzerine de kuramsal yazılar kaleme almıştır. Ruhun Malzemeleri’nde roman için şunları söyler: “Romanı büyük kılan niteliğin, insanoğlunun varlık sebebine yaklaşma imkânını getirip getirmediğinde aranması gerektiğidir. Benim hayatımla insanın varoluş hikmeti arasında bağlamlar kuran, insan olarak benim bir “kul‟ olduğum bilincini getiren romana, büyük roman diyorum ben, ama şimdiye değin böyle bir roman yazılmış mıdır, diyeceksiniz. Roman kendi ufuklarında bu potansiyeli gizliyor ya, önemli olan bu bence. O potansiyeli romanın varlık alanında harekete geçirmekse romancının görevi olmalı.”
Rasim Özdenören, öyküye olan ilgisinin kendisine hediye edilen bir öykü kitabı ile başladığını bunun yanında ninesinin anlattığı masalların da payı olduğunu söyleyerek okur-yazarlık serüvenin ilk yıllarını şöyle anlatır: “Malatya‟da oturduğumuz mahallede arkadaşlar arasında bir kitap alışverişinin olduğunu gördük. Nedir diye bu kitaplara biz de ilgi duyduk; Hazreti Ali‟nin Cenkleri. Maarif Yayınevi diye bir yayın evinin çıkardığı kitap zannediyorum. Onların çıkartmış olduğu bütün bu Hazreti Ali Cenkleri’ni okuduk”
Öte yandan Rasim Özdenören “Öykü” nün kendine özgü kuralları varsa, bu kuralları Ömer Seyfettin’den öğrendiğimi itiraf etmeliyim. der.
Biz “geleneksel‟ yazım tarzından kalkarak işe başladık” açıklamasından da hareketle, kendisine Türkçe öykü ve romanla bağlarının pek de kuvvetli görünmediğine, Ömer Seyfettin’in dışında Refik Halid, Halid Ziya, Abdülhak Şinasi Hisar, Tanpınar gibi yazarlarla bağı ve bu yazarları ilk dönemlerde okumamış olmanın eksikliğini duyup duymadığının sorulmasına üzerine şöyle cevap verir: “İtiraf edeyim, eksikliğini duymadım. Yalnız ben o cümleyi şöyle bir bağlam içinde söylemiştim. Biz geleneksel anlatım tarzından kalkarak öykü yazmaya başladık derken konuştuğum bağlam şuydu: Külliyatını baştan sona okuduğum tek öykücü Ömer Seyfettin”di. O tarihte yani. Bu söylediğim 1954-55 yılı. O tarihte yayımlanmış tüm Ömer Seyfettin öykülerini okudum. Ama diğerlerindense sadece birer ikişer örnek okumuşuz”
Öykücü kimliği ile tanınan Rasim Özdenören: “Roman bir savaş alanıdır, oysa hikâye düello sahnesidir. Romancı bize “tip”ler çizer, hikâyeciyse, “tip”ler çizmez, “durum”lar anlatır” diyerek iki tür arasında gördüğü farklılıkları dile getirir. Öte yandan “Hikâye, nüansları yakalama sanatıdır. O, roman gibi bütün bir hayatı topuyla kucaklamaz, hayatın bir enstantanesini tespit eder, sonra o enstantaneyi seri bir üslûpla, önümüze serer” demektedir.
Rasim Özdenören, Türk edebiyatında biçim ve içerik dengesini iyi sağlayan yazarlardan da biridir. Öykülerinde en az neyi anlattığı kadar, nasıl anlattığını da umursar. Ruhun Malzemeleri, Köpekçe Düşünceler, Yazı, Dil ve Edebiyat bu anlamda kuramsal yazılarını içeren, sanat anlayışını yansıtan eserlerdir.
Öykülerinin konularını nasıl belirlediği ile ilgili olarak da ise Şunları söyler: “Birkaç öykümün konusunu gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden aldım. Mesela „Çarpışma‟ öyküsü. Şırnak’ta askerdeydim. Günlük gazete gelmezdi oraya. Alışveriş yaptığımda kese kağıdına koyduklarımı evde boşalttım. O kese kağıdında minicik bir haber. Daha öncesi var demek ki haberin. Diyor ki; sağır ve dilsiz olan filanca, yapılan ikinci duruşmasında ifadesini değiştirerek dedi ki, ablamın nişanlısını babam öldürmedi. Kaza oldu. Haber bu kadar. Burada bitiyor.” Bu noktada da Dostoyevski ile bir benzerlik söz konusudur. Dostoyevski de Suç ve Ceza‟nın konusunu bir gazete haberinden almıştır.
Rasim Özdenören’in öyküleri, çağımızın gerçeğiyle örtüşen, modern hayat ve düşüncenin kimlik ve benliklerde açtığı yaraları, toplumsal ve bireysel boyutlarıyla ele alır. Yazar, kimi zaman kavramları yargılamaksızın inceden inceye tahlil eden; kimi zaman da sorduğu ironik sorularla bizleri, gerçek cevapları bulmaya zorlayan bir bilge konumunda durur.
Hikayelerinin kahramanları, çevremizde rahatlıkla görebileceğimiz, dokunabileceğimiz kişilerdir.
İslami kimliği ile tanınan bir sanatçı olmasına rağmen öykülerinde hiçbir zaman, inandığı şeyleri okuyucusuna dayatmamış, vermek istediği mesajı öykünün akışını ve yapısını bozmadan anlatmayı bilmiştir. Dili ustaca kullanmış, yer yer adeta şiir yazmıştır.
Özdenören, hikayeleri kadar, denemeleri ile de tanınan bir yazardır. Hikayelerinden sonra, denemelerine ağırlık veren yazarın, bu çalışmalarında, kendi dünya görüşünü yansıtan düşünceler hakim durumdadır.
Denemelerinde, özellikle, Doğu-Batı çatışması, Müslümanların nasıl yaşamaları gerektiği ve İslami hayat tarzından uzaklaşılması neticesinde, toplumda oluşan menfi durumları vurgulamaya çalışmıştır. Olaylara ve kavramlara, İslami yönden bir değerlendirme getiren yazarın, hikayelerinde böyle bir endişesi bulunmamaktadır. Rasim Özdenören, yirminci yüzyıl sonu insanının meselelerine, çözülmelerine eserleriyle çareler arayan ve bu arayışlara devam edip bizlere de yol göstermeye çalışan aydın bir yazardır.
Netice itibari ile, Rasim Özdenören insanı ve onun evrensel değerlerini zaman karşısındaki değişimlerini objektif bir şekilde yansıtmaya çalışmıştır. Modern tarzdaki hikâyeleri ile edebiyatımıza yeni bir sayfa daha kazandıran Özdenören, Müslüman’ın kendi ruhuna ait malzemeyi kullanarak, bu malzemelerden yararlanarak eser ortaya koymasını dile getirmiş ve bunu kendisi en iyi şekilde gerçekleştirmiştir…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.