Hakikatin Eşiğinde

İbn Haldun’un şu sözü sıkça aklıma gelir:
"İnsan, ölümle yaşam arasındaki ince çizgideyken hakikate en fazla yaklaştığı andadır."

O an dediğimiz şey, bazen bir hastane odasının sessizliğidir…
Bazen bir cenaze evinde dökülen gözyaşı…
Ama bazen de, yerin bir anda titreyip, duvarların inlediği o korkunç saniyelerde karşımıza çıkar.

Deprem, yalnızca yerin sarsılması değildir.
Deprem, hayatın ertelediğimiz yüzünü suratımıza çarpan ilahi bir uyarıdır.
Ve o uyarıyla anlarız:
Biz, zannettiğimiz kadar güçlü değiliz.
Ve dertlerimiz, sandığımız kadar büyük değil.

Bir anda düşer sırtımızdan unvanlarımız.
Unutulur banka hesapları, yapılacaklar listesi, kurulan hayaller.
Deprem olur ve içimizden biri sadece şunu düşünür:

“Çocuklarımı görebilecek miyim?”

İşte hakikat, tam da o sorudadır.
Gerisi teferruat.
O an fark ederiz…
Günlerce kafamızı kurcalayan meseleler, aslında beyhude telaşlarmış.
Birinin bizi görüp görmemesi,
Sosyal medyada beğeniler, terfiler, başkalarının hakkımızda söyledikleri…
Hepsi, bir avize gibi sallanır ve yere düşer.
Gerçek şu ki:
Hayattayız.
Ve bu başlı başına bir mucizedir.

Hamdolsun, nefes alıyor ve veriyoruz.
Oysa ne çok şikâyet ettik hayatımızdan.
Sağlıklıyken hastalık korkusuyla,
Evimiz varken daha büyüğünü isteyerek,

Dostumuz varken yalnızlık edebiyatı yaparak

Nimetleri hoyratça harcadık.
Bir deprem, bir sarsıntı, bir “gerçeklik duvarı”…

Hepsi bize diyor ki:
Yaşamak, şikâyet etmek için değil;
Şükretmek ve anlam üretmek için vardır.
Bu yüzden her sabah uyanmak, bir doğum kadar kutsaldır.
Bir bardak su içmek, içimizdeki yaşamın yankısıdır.
Bir çocuğun kahkahasını duymak, umudun yeniden inşasıdır.
Ve bir selam vermek, insan olmanın özetidir.

Şimdi düşün sevgili okur,
Bugün kaç defa “şükür” dedin?
Bugün kaç defa “iyi ki yaşıyorum” dedin?
Bugün, seni hayatta tutan nefese minnet ettin mi?

Deprem, bize bu soruları soran görünmez bir öğretmen gibidir.
Acı öğretir, ama hakikati en çıplak haliyle gösterir.

Unutma, hayat gelip geçiyor.
Ve geriye sadece neye güldüğün, neye ağladığın, neyin peşinden gittiğin kalıyor.

O hâlde,
Bugünden itibaren nefesimizi beyhude dertlerle tüketmeyelim.
Hakikatin eşiğine gelmeden, hakikati fark edelim.
Ve dua edelim:
Ey Rabbimiz,
Bizi sadece felaketle değil,
Farkındalıkla da uyandır.

Bizi şükreden, düşünen, hisseden, yaşayan kullarından eyle.

Âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.