Bilgisizliğin Karanlık Cesareti

Cahil cesur olur; çünkü bilmediğini bilmez. Bilgisizliğin verdiği bir rahatlıkla, bilginin ağırlığını hissetmeden konuşur, iddialarını fütursuzca savunur.

Ona göre dünya, kendi zihninin darlığıyla sınırlıdır; o sınırlar içerisinde her şeyi bildiğine inanır. Bilmediğini bilmemek, insanın en büyük körlüğüdür. Nitekim, cahil insanın cehaleti, ona yüce bir taht sunar; o tahta oturur, kendini kral ilan eder.

Oysa bilge kişi, bildikçe küçülür; öğrendikçe ne kadar az şey bildiğini fark eder. Sokrates’in dediği gibi, “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir.” Bu söz, bir bilgelik nişanesidir; çünkü bilmek, bilmediklerinin farkına varabilmektir.

Cahilin cesareti, kibirden doğar. Kibrin kökünde ise cehalet yatar.

Şeytanı şeytan yapan kibri değil miydi? "Ben ondan üstünüm," demişti, bilmeden. Kendi sınırlarını fark etmeyen, kendini her şeyin merkezine koyar. Cahillik, insanın kendini mutlak doğru kabul ettiği bir yanılsamadır.

İlimden nasibini almamış bir zihin, eksikliğini tamamlamak yerine, o eksikliğin üzerine kat kat kibir örter. Bu kibir, hakikatin sesini bastırır; çünkü hakikat, kendini bilmeyene acı verir. O yüzden cahil, bilgiyi hakaret olarak algılar.

Ona göre kendi bildiği, dünyanın gerçeğidir.

Cehaletin bir başka tehlikesi de bulaşıcı olmasıdır. Cahiller birbirini onayladıkça cesaretleri katlanır. Bilinmezliğin karanlığında el ele yürüyen bir topluluk gibi, birbirlerine cesaret verirler.

Gerçekleri sorgulamadan, düşünmeden, eleştirmeden kabullenirler. O yüzden cehalet, sadece bir bireysel durum değil, toplumsal bir hastalıktır.

Bir toplumda cehalet yaygınlaştıkça, hakikatin sesini duyurmak imkânsız hale gelir. Herkes aynı körlükle bakar, aynı dilsizlikle susar.

Cahil insanın en trajik yanı, cehaletini ilim zannetmesidir.

Bilmediğini bilmediği gibi, bilmesi gerektiğini de bilmez. Bu yüzden öğrenmeye kapalıdır. Cahilin zihin kapıları kilitlidir, dışarıdan hiçbir ışık sızmaz. O kapıyı açacak anahtar, tevazudur. Tevazu, "Bilmiyorum, öğrenmek istiyorum," demektir. Ne var ki, cahil kibirlidir; bu yüzden o anahtarı hiçbir zaman bulamaz.

İbn Haldun’un dediği gibi, “Cehalet, gerçeğin gölgesidir.” Hakikat, ışık gibidir; bilgiyle aydınlanır.

Cehalet ise o ışığın olmadığı yerdir. Bir odanın karanlığı, ışığın yokluğundan kaynaklanır. Cehalet de böyledir; bilgi yoksa cehalet vardır.

Bu yüzden cahil, bilginin aydınlığından korkar. Karanlıkta kalmak, kendi yalan dünyasında hüküm sürmek daha güvenlidir onun için.

Cahilin psikolojisi, sahte bir özgüvenin üzerine kuruludur.

O, hiçbir şeyi bilmeden her şeyi bildiğini zanneder. Her konuda fikri vardır; ama fikri, bilgiye değil, ön yargıya dayanır. Bu yüzden cahil, en çok konuşandır; çünkü sessizlik düşünceyi gerektirir. Oysa düşünmek, cehaletin düşmanıdır.

Bilgi ise insanı küçültür, çünkü evrenin büyüklüğünü fark ettirir.

Yıldızlara bakmak, okyanusun derinliğini seyretmek, insanın ne kadar küçük olduğunu anlamasını sağlar. Bilgi, bir aynadır; kendini görürsün, sınırlarını fark edersin.

Cahil ise o aynaya hiç bakmaz; kendi gölgesini hakikat zanneder.

Cehalet ve kibir birbirini besleyen iki zehir gibidir. Cahillik, bilmemek değil, bilmemeyi kabullenmek; öğrenmemeyi seçmektir. Cahil insan, bilginin ağırlığını taşımak istemez; bu yüzden cehaletin hafifliğinde cesaretle yürür.

O cesaret, bilgisizliğin karanlık cesaretidir. Ve bilginin olmadığı yerde, kibir taht kurar, cehalet hüküm sürer.

İnsan, önce cehaletini kabul etmeli ki öğrenebilsin. Çünkü en büyük bilgi, bilmediğini bilmektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.