Abdurrahman Özkan
Açık Öğretim, Uzaktan Eğitim ve Yakından Takip
Her Açık veya Uzaktan Eğitim Fakültelerinin (AUE)sınav döneminde üniversite kampüslerine doluşan araçları gördüğümde, hep söylendiğim bir şey var: Yazık, israf! İdeal bir eğitim felsefesi ya da sistemi tartışması açmıyorum. Ama tepkimi paylaşmak istiyorum.
Peşin söyleyeyim: Açık veya uzaktan üniversite okumak kadar “mış gibi yapma” anlamına gelen az iş var bu ülkede. Bir taraftan örgün eğitimin onca sorunuyla uğraşıyorken, diğer taraftan, açık öğretime bunca rağbet, bu çabayı boşa çıkarmaya yol açmaktadır. Yani okumadan okumanın yolunu bulamaya. Ama pandemik salgınla şartlar değişti. Açık, uzaktan ve örgün eğitimi yeni şartlarda yeniden tartışmak durumundayız.
Biliyorum, konu iç açıcı değil, ama yine de açık öğretimi kısaca geçmek itiyorum.
Öğrenci-hoca ilişkisini ortadan kaldıran, teste yönelik kitaplarıyla, öğrenciyi toplam doğrular ve yanlışlar üzerinden değerlendiren, öğrenciye bireysel fikrini geliştirme ve değerlendirme ortamı sunmayan bir eğitim anlayışı içerir açıköğretim. Neticede; öğrenciye verdiği diplomayla yüksek öğretime devam etmede dezavantajlı durumda bırakan, yüksek torpiller olmadığında, kişiyi kalifiye bir eleman olarak tercih edilmesini sağlamayan bir israf be kendini kandırma sürecidir. Süreç diyorum, çünkü, belli periyodlarla ödenen-alınan ücretler, girilen sınav ve sonuçlar dışında toplumsal bir katma değerinin olduğunu savunmak zordur. Bu sebeplerle, Yale, Harward ve Stanford gibi dünyanın önde gelen üniversiteleri, internetin ABD’deki ilk gelişme dönemlerinde deneyip vaz geçtiler. Çünkü, örgün eğitimdeki beklentileri karşılamaktan çok uzak bulundu. Bu üniversitelerin taliplisi için hala bazı online programları vardır. Bunların hem kalitesi hem de hitap ettiği öğrenci kitlesi oldukça farklı.
Uzaktan eğitimin sınırlı da olsa, öğretmen-öğrenci ve öğrenci-öğrenci etkileşiminisağladığını kabul edebiliriz. Ancak ders materyalinin test odaklı olması, devam zorunluluğunun olmaması bu sistemin de eleştirilecek yönleridir. Belki de açıköğretimden farkı, senkronize ya da a-senkron derslerin verilmesidir.
İçinde bulunduğumuz dönem, açık, uzaktan ve örgün eğitim arasında özgürce seçim yapmak yerine, zorunlu olarak bu eğitim yaklaşımlarından daha verimli yararlanmanın yollarını aradığımız bir dönemdir. Bu dönemde, zorunlu olarak uzaktan ya da seyreltilmiş örgün eğitim uygulamaları, beraberinde yeni sorunları gündeme getirmektedir. Okulların internet altyapıları, ebeveynlerin ve öğrencilerin internet ve bilgisayara sahip olma ve kullanma becerileri gibi.
Ailelerin sosyo-ekonomik ve kültürel farklılıklarının etkisi, uzaktan eğitim döneminde, öğrenciler arasındaki eşitsizlikleri artıracak ve derinleştirecektir. Bu eşitsizlikler, sadece öğrenciye sunulan maddi imkânlarla sınırlı değildir. Ailelerin dijital-okuryazarlıkla ilgili donanımları, öğrencilerinin internet ve bilgisayarı ve cep telefonunu kullanma biçimini olumlu-olumsuz etkileyecektir. Çünkü, internet ve bilgisayarla çocukların, ders vesilesiyle de olsa, daha fazla zaman harcaması, onları amacı dışında kullanmasını da beraberinde getirebilir. Zaten dijital dünyada gereğinden fazla zaman harcayan çocukların dersler vesilesiyle veya dersleri bahane ederek daha fazla bilgisayar veya cep telefonuyla zaman harcamayı haklı gösterebilirler.
Aile içi disiplin her zaman bazı temel göstergelere göre şekillenen bir şey olmayabiliyor. Yani çok varlıklı ve eğitimli ailelerin şımarık ve bilinçsiz kullanımları (ve ya tersi)olabilmektedir. Bu durumda varsıl ya da yoksul olsun, yapılacak şey, pandemide nasıl bir eğitim uygulaması olursa olsun, yapılması gereken şey, ebeveynlerin çocukların ders ve düzenlerini her zamankinden daha yakından, sabır ve özveriyle takip etmeleridir. Bu görevi daha kolay yerine getirebilmenin önemli bir unsuru da çocukları mümkün mertebe –dijital dünyada değil- gerçek sosyal hayatın içine katmaktır. Pandemik sosyal kuralların el verdiği oranda, onları gerçek çevrede, gerçek, arkadaş, mekân ve oyunlarla buluşturmaktır.