Yasir Polat
Dolmuyor bardak, dolan da taşıyor
Yerinde durmadığı gibi, ayakları yere basmıyor.
Dilde durmadan!
Bir fikre, düşünceye rammış gibi, nidaların gölgesinde.
Ama yok, ne bir duruş ne de bir var oluş…
Genel anlamda herkeste, kocaman bir yokuş belki de yok oluş!
‘Dünya sevgi odaklı, temelli inşa edilmiştir’ diye geçer, tarihin tozlu sayfalarında. Ve eğer sarsılmaz, sarsacak her türlü afete karşı sağlam durulmak isteniyorsa, bu sevgi Tanrısal olmalıdır, fikrimce.
Her alanın, her adımın veya faaliyetin, hatta günlük rutin eylemlerin, eskiden nefes almak için dolaşılan rota, durulan durakların, ziyaret edilen eş, dost veya akrabanın… Kısacık muhabbetine, az buçuk güler yüzüne talip olan esnafın veya senin…
Yoldan geçerken, göz göze gelip elini kalbine götürüp selam verdiğin veya aldığın.
Yorulmadan, bir gayret göstermeden kısacık bir el veya dil hareketiyle ifa edilen duyarlılık dolu etkileşimlerimizi, bizi birbirimizi bağlayan, bağlıysak sağlamlaştıran faaliyetlerimizi yitirdik.
Ego veya menfi hırslar kapsamında!
İçsel, yüreksel, zihinsel tüm duygu ağlarının kesiştiği, vücut bulduğu ve eğer sevgi namına barınan kırıntıların varlığı, kesişen noktanın oluşturduğu yüksek basınç ile zihinde küçük diye tabir ettiğimiz düşünce, dışa dönük kocaman iyilik döngüsüne sebep olur.
Yukarıda saydığımız, günlük hayatsal rutinlerimizin daha önceleri samimiyet ve içten bir bağlılıktan geldiği malumumuz olduğu gibi, şuan ve zaman da herhangi bir davranış veya hareketten sevgi bam’ını bulmak neredeyse imkânsız bir hal alıvermiş.
Selam verirken dahi ‘ne alabilirim, benden bir şey koparır mı’ tedirginli, ‘Benim olanı benden alır mı’, ‘Benden daha mı iyi, ne!’, ‘o bende de olmalı mutlaka’, ‘ O kim ki bana bu şekilde yaklaşsın!’ gibi birçok zihinsel ve duygusuz buhranın kıskacında, yitirilen harikulade etkileşimlerin, yokluğa ram olduğunu acı ile gözlemliyor oluşumuz çok acı…
Siyasi argümanların hem çokluğu hem de –sözüm onlara- tutarlı olmayışları, eğitimin sadece birer yarışın stadyumu haline getirilmiş olması, aile adlı yapının dünya yarışına son zerresine kadar katılmış olması, dünyanın da ilginç bir hızla insan ile içselleşiyor oluşu; zaman adlı süzgeçte sevgi odaklı insan yerine yarışan, boğuşan, kazanmak için ezen, tüm bu hengamede kaldığı için de tüm içten olan her şeyden soyutlanan milyarlarca insan birikti.
Daha da acı olanı ise, menfaat odaklı, bencil, sevgisiz tüm bu milyarlarca insanın bir o kadar da doğuracağı insan(!) olacak!
Sevginin ve türevleri olan nezaketin, iyiliğin ve güzelliğin bitmekte olduğu şu asrın ilk demlerinde, daha tam manasıyla yitmeyen onca içten faaliyetimize, başta davranışlarımıza sahip çıkmalıyız.
Önce kendimize sonrasında tüm canı olan hatta olmayan her şeye saygı duymayı öğrenmeliyiz. Aynı gökyüzünü nasıl paylaşıyorsak, aynı topraklara da basabilir, birbirimize merhametle de bağlana biliriz.
Çocuklarımıza saksıdaki çiçeğin büyüme sürecini izletebilir, yaşı ilerlemiş amcalara nasıl saygı duyulur, sevgi ile nasıl karşılanır öğretebiliriz.
Her şeyin iki kere ikinin sonucu kadar önemli olduğunu ve hatta birçok şeyin o sonuçtan daha değerli olduğunu anlatabilir, gösterebilir, yaşayabiliriz.
Demiştik ya, ‘Dünya sevgi odaklı, temelli inşa edilmiştir’ diye.
Onlara, bu sevginin temellerinin inançsal olduğunu inançla anlatabilir, dünyanın daha güzel bir dünya olabilmesi için inancın tüm benliği ile hayatın her zerresinde olduğunu yaşayarak gösterebiliriz.
Son altı ayın özetini sizlere sundum.
Bu süre zarfında birçok değerli arkadaşla muhabbet edebilme şansı buldum. Şansı diyorum, çünkü malumunuz Covid 19 süreci. Buluşup dikkatli olmak çok zor. Neyse…
Bu süreçte dem vurulan, kıyım kıyım kıyılan “İnsanların genelinde içtenliğin, duyarlılığı ve merhametin kalamamış olması.” İdi. Bu minvalde oldukça kafa yorup, sebeplerini analiz ederken aynı zamanda yine birçok arkadaşın fikrini de aldım.
Sonuç aynı.
Ben de diyorum ki, İnsanların geneli bizleriz. Gelecekteki insanlar ise bizden olanlar olacak. Biz nasılsak gelecek, bunun on katı olacak.
Yarınlara umut olun.
Sağlıkla kalmanız dileğiyle.