Nuh'un Gemisine Binmek!

Hepimizin günahları, kusurları, zaafları var…
Çünkü insanız, insan kelimesi nisyan kelimesinden gelir yani unutan…
Unutan insan günah da işler, hata da yapar…
Hepimiz modern zamanların günahkârlarıyız…
Bazılarımız günahkâr iken bazılarımız günahı kâr sayanlardan…

Küreselleşme rüzgarının sertçe estiği şu zamanlarda, bu rüzgarın etkisiyle büyük bir değişim ve dönüşüm yaşıyoruz tüm insanlık olarak. 
Bu rüzgardan en çok etkilenenler de; en az etkilenmesi gereken  biz Müslümanlar olduk maalesef…

Bazılarımız bu rüzgara itirazsız kendimizi bırakıp ve bir yaprak gibi savrulduk. Bazılarımız bilmeden bu rüzgara kapıldık; ve bazılarımız ise tehlikenin farkında olarak direnmeye, az zayiât vermeye çalışıyor…

İslam'ın lokomotifi konumunda olması gereken Müslüman gençliği; söylem ile pratiği bir olmayan, sadece slogancı bir gençlik haline getirdik.  Hamasetin dibini sıyırarak, patinaj yapıp duruyorlar arka sokaklarda, meydanlarda…

Kur’an ayetleri üzerinden kendi sığ fikirleriyle modern tefsirler geliştiriyorlar nargile fokurdaması eşliğinde…

Okumadan, üretmeden biz büyüklerinden kalan birkaç sloganı parlatıp İslamcılık oynuyorlar en ergen ve sivilceli suratlarıyla cafelerde.

Artık cafe ve restaurantlarda, konferanslarda Mus’abları, Ammar, Zübeyir, Talha ve Bilalleri inşa etmeye başladık.  Modern libaslar giydirerek çağdaş metropol mücahitleri formatladık…Sümeyyeler, Rukiyeler, Zeynepler, Esmaların durumu da ayrıca içler acısı...
Kermeslerde içli köftenin, sarmanın, dolmanın, irmik tatlısının tepsilerini sıyırırken ağır kuşatma altında bombardımandan ölen küçük Yasinlere yardım ettiğimizi düşündük…

İçli köftelerden dirseklerimize dek akan yağların bizi cennete götüreceği vehmiyle başlarımızı gönül huzuru ile koyduk kaz tüyünden yastıklarımıza…

Ve en önemlisi de geçmişin o gıpta edilen ruhunu yakalayamamış, hedefi ve gayesi olmayan; ufku dar, vurdumduymaz bir gençlik yetiştirdik.

Bu tablonun mimarı biz Müslümanlarız...

İslam Coğrafyasında, Müslüman kadın, yıllarca örtü tesettür mücadelesi verirken, şimdi ise o zorlu günlerde verdiği mücadeleyi unutmuş; modaya kendisini kaptırmış Tik Tok’ta İnstagram’da klipler çekerek takvasını gözlerimize sokuyor.

Kısır partilerinde 28 Şubatta verilen mücadelelerin ontolojik sorgulamasını yapar oldu Zemzemsular, o zamanlar ne kadar fundamentalist ve radikal olduklarını anlatıp şuh kahkalarla anlatır oldular konjoktöre teslim ettikleri sığ fikirler eşliğinde.

“ Ama Asrı saadette değiliz, modern zamanlarda modernist olmalı” zırva ve tevillerini de dillerine pelesenk ederek yozlaşmasını rasyonelleştirecek seküler modernist kof soslar ile süslüyor artık Kevsersular, Tuana Sümeyyeler.

Oysa zorluk dönemlerinden sonra gelen rahatlıkta İslam’a ve İslami şiarlara sımsıkı sarılmak gerekmiyor muydu?

Bu kadar takvayı biz de beklemiyorduk, az modernleşip, az ilkelerimizi esnetip biraz taviz verip dinimizi imanımızı, dünya ve ahretimizi kurtarıp az günahla çıkacaktık Rabbimizin karşısına ve nasıl olsa o Rahman sıfatıyla bize merhamet edecek altlarından ırmaklar akan cennetine alacaktı bizi!

İslami kavramları,  kurumları ve sembolleri sekülerleştirdik, İslami ruhunu, anlamını ve yerini yitirdi bunlar...

İslam memleketlerinde yaşanan zulümlere ve bunun beraberinde getirdiği ölümlere karşı duyarsız kaldık. Filistin’de Müslüman kardeşimiz öldü; biz meydanlarda slogan attık.
Suriye’de kardeşlerimiz öldü biz :“ Ülkemize Suriyeli” istemiyoruz, aynı cafede nargile içmek istemiyoruz” naraları ile çınlattık metroları, metrobüsleri…

Aynı ırktan değiliz diye bizim dışımızdaki herkesi dışladık.
Müslüman; ama faşist!
Müslüman; ama sekülerist!
Müslüman; ama kapitalist!
Olduk… Oldurulduk…

Bir vücudun azaları olduğumuzu çabuk unuttuk.
Hayata, ticarete, siyasete, giyim kuşama ve daha birçok şeye karşı bakış açımız değişti…

Eskiden Kur'an'ın perspektifinden bakarken, gelinen noktada bakış açımızı belirleyen milliyetçilik, kavmiyetçilik, reel politik, konjoktör, çağdaşlık, modernizm, sekülerizm ve dahası ‘nefsimiz’ oldu.

Yazılı ve görsel medyanın “hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun”, “atın ölümü arpadan olsun”, “gençliğini yaşayacaksın”, “anı yaşa”  telkinleri ile “ kişisel gelişim dininin müritleri olan ucubeler yetişti.

Yaşam koçları ile çağdaş yeni yaşamlarımıza yeni alanlar açtık. Radikal taraflarımızı yonttuk. Çağdaş olmayan taraflarımızdan kuaförlerde kurtulduk.

Düşünmeyen, üretmeyen beyinler, bencil ve sapkın bir hayat, güçlünün güçsüzü ezdiği bir yaşam, suçlar, cinayetler, kısa sürede biten evlilikler, parçalanan aileler ve sokağa terk edilen çocuklar…
Çöküntüye uğramış, geleceğe dair umudu tükenmiş bir toplum…

Gençliğin yetişmesinde, kimlik ve kişilik kazanmasında aile ve okul devre dışı kalınca, devreye sokaklar, internet kafeler, illegal örgütler ve  toplumu iç çatışmalara sürüklemek isteyen istihbarat örgütleri girdi…

Hayatın anlamını çözmek isterken manasız şeylere hayat gözüyle bakar olduk.

İnandığımız gibi yaşamayınca; yaşadığımız gibi inanmaya ve bu konuda da fetvalar üretip vicdanımızı rahatlatmaya çalıştık…

Tev’il dininin müminleri,
Takkiye dininin müritleri,
Modern vakitlerin mürşitleri olduk…
Sosyal medya ile teşhirciliği kabartıp mahremiyetimizin örtüsünü yırttık…
Ruhumuzu yitirdik…
Bir yerde ruh yoksa; güruh vardır!

Gerçeklerle yüzleşmekten kaçarsak gerçeklerin zamanla yol açacağı yıkımdan kaçamayacağız.
Göz ardı edilen her gerçek er ya da geç su yüzüne çıkacak ve sadece gerçeklerden doğrudan etkilenenleri değil gerçekleri görmek istemeyen bizleri de fena halde sarsacaktır.

Artık gençlerimizi önüne katıp sürükleyen seküler popüler kültürün yıkımından kurtarmanın yolları üzerinde derinlemesine kafa patlatmalıyız.

Gençlerimize kültürel aidiyet ve medeniyet bilinci kazandıramaz, klasiklerimizi özümsetemezsek, bilim, düşünce ve sanat dünyalarını, yeni bir dille, taze bir ruhla yeniden üretemezsek ve gençlerimize buradan ışık sunamayan bir toplum olmaya devam edersek karanlığa gömülmekten kurtulamayacağız…

Tekrar medeniyetimiz üzerinden bir Nuh’un gemisi yapıp binemezsek hep birlikte helak olacağız ve inanın kimse helvamızı bile kavurmayacak…

hikmet-kizil.jpg

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum