Laf değil hizmet bekliyoruz 'CENDERE'

Kaç zamandır fırtınalı esintiler durmak bilmedi.
Biri bitmeden bir diğerinin tezahür etmesi ilginç bir hal almaya başladı.

Bilmiyorum, siz de öyle hissettiniz mi? Sanki gizli bir el, konuşulup tartışılması gereken şeylerin konuşulmaması için, gündem başlıkları üretip sirkülasyonunu sağlıyor gibi…
Belki de sadece hayalperest biriyimdir. Bilemiyorum!

İlçemizin hareketli gündeminin bayram telaşı ile bir araya gelmesi sonucu birçok gündem başlığı önemini yitirmiş olsa da, Covid-19, ciddiyetinden hiç bir şey kaybetmediği gibi daha da haşinleşmeye başladı.
Bizler sayesinde!

Yine bu haşin sürecin ciddiyet arz eden tehlikelerinden az buçuk sıyrılmak adına, malum milli parklarımızdan olan Cendere Köprüsü mevkiine gittim.

Gittim gitmesine, ama tüm Kâhta hatta inanır mısınız tüm Adıyaman orada gibiydi.
Oturulacak yer bulmak bir yana dursun, arabamızı koyacak yer bulmakta oldukça zorlandık.

Arabayı park edip, köprünün altından geçip tarihle dans eden kanyon ile buluşunca bir de ne görelim; “neredeyse binlerce insan, iç içe girmiş göbek göbek aileler, her su birikintisinde sudan çok gençler, anneler, babalar…”

Tarihi asılar öncesine dayanan, yerli ve yabancı turistlere ev sahipliği yapan, birçok üniversite de tez konusu olmakla yetinmeyip, harikulade dizaynıyla akıllara durgunluk veren şaheserin, korkunç ‘Cenderesi’…

Gördüklerimiz karşısında, kafamızda şekillendirip hayalini kurduğumuz, olmasını arzu ettiğimiz manzara bu değildi, ondan emindik.
Peki, ne olmalıydı? Bizim hayalimizde can bulan manzara, bu imara yetkili değiliz diye mi şekle bürünüp zihnimizi tarumar etmekteydi! Asıl gücü yetenler hayal mi edemiyordu…

Oysaki çokta zor değil.
Kısaca izah edebilirim;
‘Dört bir tarafı tel örgüler veya taştan duvarlarla örülsün. Tarihi Cendere Köprüsü’nün alt tarafına inşa edilen ikinci köprüye kadar suyun akarı mühendislik hesaplarla ölçülüp ona göre kanal açılsın.
Kanal boyu yer yer çardaklar, banklar, yürüyüş alanları hatta çocuklar için ufak ufak havuzlar yapılsın.
Cafeler, çay ocakları, mangalçılar bir bir dizilsin.
Güvenlikçiler, çöp bidonları, çöp ile ilgilenen birkaç görevli, sonra cankurtaran, giriş çıkış kontrolü, vs…
Dahası giriş ücretli olsun.
Olsun ki kıymeti bilinsin, orada çalışanların ücreti de amorti edilsin.’

Normal bir vatandaş olarak bunları düşünüp tartışabiliyorsam, olmasının elzem olduğuna kanaat getiriyorsam, herkes bunu düşünüyor ve olması gerektiğinin altını çiziyordur.
Anlayacağınız çokça soru tonca cevap bekliyor.
‘Acaba’ dedirten milyon tane sorunun cevapsız çırpınışını, kaldırmaya gücü yetmeyen bünyemiz sahayı terk edip, daha ferah bir mevki bulmak adına tarihi terk etti.

Dünyanın dört tekerlekli harikulade icadı ile yolumuz Değirmen Başına, oradan da Şeytan Köprüsü’ne, o da olmadı en son Diyarbakır yolunun üzerinde bulunan Kırk Göz’de yer bulabilme imkânına sahip olduk.
Oturup semavere sarıldık, közünde muhabbet etme imkânı bulabildik.

Ve tüm bu uğrayıp da yer bulamadığımız sulu alanlar Tanrı’nın lütfu gibi, bunaltıcı sıcaklardan ve korona virüsten kaçıp nefes alabilme sahaları adeta.
Tabi, bu saydığımız sulu alanların hiç biri imar edilmiş mesire alanı değil, olağan bir şekilde, atomun parçalanması(!) sonucu oluşmuş alanlar.

Yani atom parçalanırken, oraya buraya çardak kurmuş ya da banklar oluşmuş olsaydı ya da tıpkı Malatya Darende Kanyonunda olduğu gibi yer yer havuzlar oluşmuş veya Midyat Beyaz suda olduğu gibi suya dizilmiş ahşapların üzerinde sofralar kurulabilseydi çok başka olurdu.

Ama atom işte, tam parçalanamamışsa!

Sadece yerel halka değil tüm güneydoğu Anadolu bölgesinin göz bebeği oluvermekle kalmaz, turist akını bir iken bine katlar.

-Ki harikulade bir dizaynla akıllara durgunluk veren şaheserler çıkarılabilir. Adıyaman’ın girişinde bulunan Marin’a düzen ve tertip açısından örneklik teşkil edebilir. Ama bu saydığımız kısımların sulu ve serin olmasının yanında derin bir tarihe sahip olması oldukça avantaj sağlar durumda.  

İnanın sadece bir yaz sezonunda tüm masrafını amorti ederek, onca kişiye de iş istihdamı sağlanır.

Sıcaklıklar 40 derece, hissedilen belki 45…

İnsanların ferahlığa, bunaltıcı sıcaklardan, yoğun iş hayatından, covid-19’un bitmek bilmeyen baskılarından sıyrılmak adına kaçtıkları tüm o alanların en yakın zamanda projelere konu olup dizayna geçirilmeleri dileğiyle,

Hayırlı bayramlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar