Uzaya Çıkmamıza Engel Diyanet’miş!
Batıdaki “din-bilim karşıtlığı” hikâyesini hunharca ezberleyenler, bunu Türkiye’ye uyarlamaya çalışıyor.
Ülkemizde bir kesim, diyanet ve işleyişine karşı son zamanlarda hunharca bir saldırı içerisinde.
“Elon Musk uzaya insan gönderiyor, bizim Diyanet kadın-erkek el ele halay çekilmemesi konusunda fetva veriyor”, “Başkaları covid 19 aşısını bulmaya uğraşıyor, bizim Diyanet hâlâ orucu neyin bozduğuyla ilgileniyor” gibi çarpıtılmış argümanlar ile Diyanet’i dolaylı olarak ta İslam’ı hedef tahtasına koyuyorlar.
YeniŞafak köşe yazarı İsmail KILIÇARSLAN, tam da bu konuyu ele alan “Dedim ki gidek uzaya” başlıklı bir köşe yazısı kaleme aldı.
İşte o yazdı;
“Dedim ki gidek uzaya
Bu toprakların bir çeşit talihsizliğidir bu. Bizim sekülerimiz kalitesizdir ve Batı sekülerliğinin -üstelik taze de olmayan- arkeolojik ezberlerini tekrarlamaktan asla yorulmaz.
Batı sekülarizmi, din-bilim karşıtlığını son derece haklı gerekçelerle savunmuştur geçmişte. Temelde kilisenin oluşturduğu muazzam iktidar alanıyla bir alıp veremediği olan “aydınlanmacı Batılı prototipi” kilisenin ilerlemeye karşı olduğunu ustalıkla savunmuştur seneler içerisinde.
Temelde bir “iktisat-iktidar” kavgası olan kilise-hümanizm kavgasının “görüntüleri” bilimsel ilerleme, sanat, düşünce gibi alanlarda göstermiştir kendini. Bir yanıyla anlamlı bir kavgadır bu.
Ne var ki şiraze “ilerleme” tanımının genişlemesiyle bozulmuştur. “Ne olursa olsun ilerlenmeli” fikri çok uzun zamandır sorgulanan, üstelik Batılı düşünürler tarafından sorgulanan bir fikirdir. Öyle ki “ilerlemenin her türlüsü iyi değildir” önermesinde anlaşılmış gibidir.
Bizim sekülerimiz bunları bilmez. Bunları bilmediği gibi, bilimsel ilerlemenin önüne gereksiz hiçbir engel koymayan, hatta gerektiğinde bilimi destekleyen İslâmî yaklaşımı da bilmediği için Batıdaki “din-bilim karşıtlığı” hikâyesini hunharca ezberler ve ülkemize uyarlar.
Hiç olmazsa bu uyarlamayı doğru düzgün yapsa diyeceğiz ki “sekülerin de sağlıklısı var bu topraklarda.” Fakat hayır, bizim sekülerimiz bu uyarlamayı da doğru düzgün yapmaz. Onun yerine “Başkaları covid 19 aşısını bulmaya uğraşıyor, bizim Diyanet hâlâ orucu neyin bozduğuyla ilgileniyor” diyerek alkış almayı tercih ederler.
Anlatmak zaid olsa da anlatmaya çabalamak gerekiyor. Covid 19 aşısını bulamayan Diyanet değildir. Diyanetin varlığı da değildir. Eğer bir suçlu varsa o, bidayetinden beri sapır sapır dökülen “geç Türk modernleşmesi”dir. Her şeyi yanlış anlayan ve hemen her uygulamayı yanlış yapan Türk modernleşmesi…
Diyanet’in, daha doğrusu dinin bizatihi kendisinin “bilimsel ilerlemeye karşı olduğu” argümanı, bizim açımızdan gülünüp geçilecek bir argümandır. Doğrudur. Bilimsel ilerlemenin her türlüsünü büyük bir iştihayla alkışlamaz İslâm. Yani Batı düşüncesinin sonunda geldiği noktaya bin yıl önce gelmiştir. “İnsana uygunluk”, “fıtrata uygunluk”, “kesin ve öngörülebilir fayda” gibi ilkelerle değerlendirmiştir bilimsel ilerlemeyi. İyi ki de böyle yapmıştır.
Özelde söylemek gerekirse bir kurum olarak Diyanet’in vazifesi “covid 19 aşısını bulmak” olmadığı gibi “covid 19 aşısının bulunmasına engel olmak” da değildir. Diyanet tam bu noktada “insanın covid 19 gibi tehlikelerle karşı karşıya olmadığı bir dünya hayali için çalışır ya da çalışmalıdır.”
Covid 19 ve Diyanet geyikleri bitmeden bir de karşımıza “Elon Musk uzaya insan gönderiyor, bizim Diyanet kadın-erkek el ele halay çekilmemesi konusunda fetva veriyor” kampanyası başladı, iyi mi?
Cevapsız kalacağını bile bile sekülerlerimiz için şu soruyu şuraya bırakayım: “Uzaya çıkmak niçin ‘kesin iyi’ olarak konumlanmakta ve niçin Türkiye’nin uzaya çıkmasının önündeki engel olarak Diyanet tanımlanmaktadır?”
Cevabı da ben vermiş olayım: “Bayat, kemikleşmiş, yendiğinde insanı zehirleyecek ezberleriniz yüzünden.”
Dahasını da yazayım. Bizim kötü sekülerlerimizin başaramadığı bilimsel ilerlemeyi “dinle de Diyanet’le de hiçbir sorunu olmayan” Selçuk Bayraktar’ın takır takır başarıyor olmasında düşünenler için çok ibretler vardır. Ne ki yine o ibreti almak yerine “Adamlar uzaya çıkıyor, bizim Diyanet hâlâ” diye bık bık edeceklerdir. Ezberlerine tapınmaya devam edeceklerdir.
Mesele şudur: Müslüman bilim adamları uzay mekiği yaparlarsa (ki yapmalarını istemem, orası ayrı) Diyanet İşleri Başkanımız cübbesini giyecek, ellerini semaya doğru açacak ve mekiğin menziline ulaşması için dua edecektir. Din İşleri Yüksek Kurulu’muz ise “uzayda namaz ve oruç vakitleri, kıble tayini” gibi dini meselelere uygun fetvalar üreteceklerdir. Ortaçağ Avrupa’sında yaşamıyoruzdur çünkü. Din ile bilimin birbirine düşman ilân edildiği bir vasatımız olmamıştır hiç.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.