28 Yazardan 28 Şubat'a 28 Öykü

28 Yazardan 28 Şubat'a 28 Öykü

Mehmet Kahraman ve Abdullah Harmancı'nın oluşturduğu 28 Şubat konulu öykü antolojisi 'Yirmi Sekiz', 28 Şubat’ın öykü alanındaki izdüşümlerini ortaya koyarak o süreci daha yakından anlayabilmek niyetini taşıyor.

Gülhan Tuba Çelik yazdı.

Bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden yirmi yıl geçse de, yaşanan mağduriyetlerin etkisini silebilmek hâlâ mümkün değil. Gençliği ve yetişkinliği o döneme denk gelmiş birçok edebiyatçı bunu eserlerine yansıtarak; insan ruhunun otorite tarafından alaşağı edilişinden doğan hasarı şiirlerinde, hikâyelerinde, romanlarında, düşünce yazılarında ortaya koydu.

Abdullah Harmancı ve Mehmet Kahraman’ın oluşturduğu 28 Şubat konulu öykü antolojisi, 28 Şubat’ın öykü alanındaki izdüşümlerini ortaya koyarak o süreci daha yakından anlayabilmek niyetini taşıyor. Kitabın önemli bir eksiğine hemen en başta değinmekte yarar var. Her öykünün sonuna, hikayenin alındığı kitap ya da dergi, yazıldığı yaklaşık tarih eklenmeliydi. Bu tür siyasi bir antolojide okur, derlemenin yapıldığı kaynakları merak ediyor şüphesiz. Önsöz kısmında, daha önce yayımlanan ve ilk defa bu kitapta yayımlanmış öykülerin bir arada bulunduğu söylense de, yapılan açıklama sadece bu kadarla sınırlı kalıyor.

Yirmi Sekiz, Şubat 2017’de İz Yayıncılık’tan çıktı. Kitapta 28 yazardan 28 öykü derlenmiş. Bu öykülerin kimi dergilerden, kitaplardan seçilmiş; kimi de ilk defa bu antolojide yayımlanmış. Yirmi Sekiz’de öykülerini okuyacağımız yazarlar Mustafa Kutlu, Cihan Aktaş, Fatma Barbarosoğlu, A. Ali Ural, Yıldız Ramazanoğlu, Sibel Eraslan, Cemal Şakar, Sadık Yalsızuçanlar, Köksal Alver, Kamil Yeşil, Ahmet Sarı, Mehmet Harmancı, Handan Acar Yıldız, Selvigül Kandoğmuş Şahin, Suavi Kemal Yazgıç, Mukadder Gemici, Akif Hasan Kaya, Mihriban İnan Karatepe, Hüseyin Akın, Nehir Aydın Gökduman, Fatma Zehra Sunay, Müzeyyen Çelik, Numan Altuğ Öksüz, Yunus Nadir Eraslan, Emine Acar, Ali Güney, Mehmet Kahraman ve Abdullah Harmancı.

ÖTEKİLEŞTİRİLENLER

Yirmi Sekiz, Mustafa Kutlu’nun “Karakoncolos” adlı öyküsüyle başlıyor. “Karakoncolos”ta sahnede söylenen ilahiden, sokakta üzerine düşen cami gölgesinden, yanındaki boşluğa oturan sakallı dededen, otobüste kendisine yer veren başörtülü kızdan, Allah rızası için el açan dilenciden; gazete manşetlerinde, mağazalarda, sergilerde, kitap evlerinde, açık oturumlarda, sokakta ve televizyonda gördüğü Müslüman kimliklerden rahatsız olan genç kadının hastalıklı ruh hali anlatılıyor. “Karakoncolos”, 28 Şubat süreci esnasındaki yabancılaştırma ve ötekileştirmenin vardığı boyutları farklı bir noktadan vermesi bakımından dikkat çekiyor.

Cihan Aktaş’ın “Basamaklar”ı, başörtüsü bir türlü hazmedilmeyen kaymakam karısının; önce bürokratik çevre ve zamanla eşi tarafından nasıl yok sayıldığının öyküsü. Kısa sürede vali, ardından bakan olmak, yükselme basamaklarını hızlıca tırmanmak isteyen kaymakam; sadece başörtüyü değil, onurlu bir karakteri de çok görmektedir karısına. Kendinden güzel cümleler kuran, konuşma metinlerini bile yazan eşini, amirlerinin eşlerine yaltaklanmıyor diye bir kalemde silmekten çekinmeyecektir. Ona göre sadece başörtüsü değil, onur da ötelenebilir. “Eve girdiğimde eşyalarımı kolilere yerleştirilmiş olarak bulacağımı biliyorum; sağda solda, ötede beride bir şeylerim kalmış olsun, istemez. Her şeyi silecektir, fındık bahçelerindeki oyunlarımızı, rüzgârda uçuşan saçlarımı, o saçları nasıl da birlikte ördüğümüzü, örttüğümüzü. İşine yaramayan, yoluna engel olabilecek bütün anıları silecek, geçmişini yeniden yazacak, benden öğrendiği, hayatımdan kopardığı kelimelerle, bildiği gibi yazacak.”

EN BÜYÜK SINAV

Fatma Barbarosoğlu, Ali Ural, Sadık Yalsızuçanlar Kamil Yeşil, Ahmet Sarı, Mehmet Harmancı, Handan Acar Yıldız, Mukadder Gemici, Nehir Aydın Gökduman, Fatma Zehra Sunay hikâyeleri üniversite koridorlarında, kampüs kapılarında, mezuniyet törenlerinde, ikna odalarında, alınmadıkları sınavlarda mağdur edilenlerin ruh halini; Yıldız Ramazanoğlu öyküsü başörtüsünden dolayı mesleğinden uzaklaştırılan bir öğretmenin arada kalmışlık ve çaresizliğini, Köksal Alver öyküsü işine maskeleriyle gelip gitmek zorunda olan ve aslında tüm haksızlıklara karşı haykırmak isteyen bir akademisyenin sessizliğini, Selvigül Kandoğmuş Şahin öyküsü önce harf inkılâbında, sonra 28 Şubat sürecinde kocaları götürüldü diye kitapları yakmak zorunda kalan anaları, götürülenleri insanlıktan çıkaran işkenceleri, kalanların perişanlığını; Akif Hasan Kaya öyküsü mağdur olan sadece garibanken kaymağı yiyen diğer tarafı, Mihriban İnan Karatepe öyküsü okulda başını açarak çalışan bir öğretmenin azap çeken ruhunu ele alan öyküler olarak öne çıkıyor. Emine Acar’ın “Sihirli Silgi” adlı öyküsü ise 15 Temmuz darbe girişimi gecesinin arka planında, 28 Şubat mağduriyetini hatırlayan bir annenin bilincine götürüyor bizi.

Abdullah Harmancı’nın öyküsü “Kitaplar ve Çiçekler” ise bir tercih öyküsü. Yardımcı doçent olmasına iki ay kalan bir doktora öğrencisinin yıllar boyunca tek hayali, kitaplar ve çiçeklerle dolduracağı bir oda olmuştur. Fakat kadroyu almasına iki hafta kala rektör tarafından odaya çağrılmış, başörtüsü ile devam edemeyeceği hakkında konuşmalar yapılmıştır. Bir peruk çözümü teklif edilir. Herkesin dilindeki bu “çözüm”den tiksinen kadın, annesine bile ısrarla asla peruk takmayacağını söyler. Fakülteye başı açık olarak gidişinin ikinci gününde bu şekilde devam edemeyeceğini anlar, istifa eder. Kitaplar ve çiçeklerle dolu odadan vazgeçmiştir. “Odamı, kitaplarımı, Afrika menekşelerimi, barış çiçeklerimi, kauçuklarımı, sıklamenlerimi, Hamit’i, Haşim’i, İsmet’i, Necatigil’i öylece bırakıp fakülteden çıktım. Arabama bindim. Kampüsten çıktım. Bastım gaza. Şehirden çıktım. Nereye, nereye, nereye, diye bağrışan bir yığın insan vardı sanki çevremde, bir koku duyuyorum diyordum, o kokunun geldiği yere gidiyorum, bir rüzgâr değiyor tenime, o rüzgârın estiği yere gidiyorum, allaha ısmarladık, haydi dostlar, ben artık gidiyorum, elveda çiçeklerim ve kitaplarım, elveda kitaplarıma vuran altın rengi ikindi güneşi, elveda… Diyorum ya, doktora savunmasını geçmiştim. Yardımcı doçentliğe atanmıştım. Bütün çetin sınavları bitirmiş, bütün zorlu geceleri geride bırakmıştım. Öyle sanıyordum. Sınavların en zorunun, sınavların en çetininin beni beklediğinden habersizdim.”

2008 yılında başörtü meselesi hakkında on hikâyelik bir seçki olarak basılan “Kapalı Öyküler” adlı antolojiden sonra 28 Şubat temalı öyküleri bir araya getiren Yirmi Sekiz; sürecin tüm noktalarına temas eden metinleri barındırıyor. Edebiyatın her zaman hayata tutulan bir ayna olduğu genel kabulüne paralel olarak, bizlerin artık bir ucundan unutmaya başladığımız bu trajik zaman dilimini öykü halinde karşımıza çıkarıyor.

Gülhan Tuba Çelik/DÜNYABİZİM

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.