Ümmü’d Derdâ ilme ve ibadete düşkünlüğü ile bilinen, Tabiin’den olup Kütüb-i Sitte’de rivayetleri yer alan, çevresine güzel ahlâkı ve ibadetlerine olan düşkünlüğü ile örnek olan fakihe bir hanımdır.
Huyey el-Evsabiyye el-Himyeri’nin kızı olan Huceyme, Ebu’d Derdâ’nın Ümmü’d Derdâ künyesiyle bilinen iki hanımından küçük olanıdır ve Ümmü’d Derdâ es-Suğra diye bilinir. Ebu’d Derdâ’nın evinde yetim bir kız olarak çocukluğunu geçirdiği dönemde onunla birlikte mescide gider ve ondan kıraat öğrenirdi. Büyümesi ile birlikte sadece hanımların katıldığı ders halkalarına devam etti. Ebu’d Derdâ, Hz. Aişe, Ebu Hureyre, Selman-ı Farisi, Kab b. Asım el-Eş’arî, Ümmü’d Derdâ el-Eslemiyye ve Fedâle b. Ubeyd el-Ensari gibi isimlerden hadis rivayet etmiştir.
Vefalı bir eş
Ümmü’d Derdâ’nın eşi Ebu’d Derdâ ilimde ve ibadette zirve bir sahabeydi. Ümmü’d Derdâ, Ebu’d Derdâ’dan rivayetlerde bulunmuştur. Bunun bir örneği olarak: “Bir kimse din kardeşi için gâibane dua ederse ona müvekkel olan melek: ‘Âmin! Sana da bir misli!’ der.”1 Hadis-i Şerifi zikredilebilir. Zühdüyle de bir sembol hâline gelen Ebu’d Derdâ, Allah rızasını kazanmaktan başka düşüncesi olmayan âbid ve zahid bir kimseydi. Gecelerini ibadet ederek, namaz kılarak; gündüzlerini ise oruç tutarak geçiriyordu. Öyle ki ailesini ihmal edecek kadar kendisini ibadete vermişti. Bu hâliyle âdete bir örneklik teşkil ettiğinin farkındaydı.
Ailesine olan düşkünlüğünü, vefasını ve amellerindeki samimiyetini ispatlar nitelikte şöyle bir olay yaşamıştır: Ümmü’d Derdâ’nın, bir gün eşine “Bu dünyada evlenmek için beni annem ve babamdan istedin, ben de seni ahirette evlenmek için yüce Allah’tan istiyorum.” dediği ve eşinin de ona, “O zaman benden sonra evlenme.” diye mukabelede bulunduğu nakledilmektedir.
Eşi Ebu’d Derdâ vefat ettikten sonra dönemin halifesi Muaviye b. Ebi Süfyan ona evlenme teklifi eder. Fakat eşine vefatından sonra evlenmeyeceği sözünü verdiği için bu teklifi kabul etmez.2 Dönemin halifesinden teklif gelmesine rağmen dünyaya ve dünya malına olan tenezzül etmeyişi ve vefakâr oluşu ona bu teklifi reddettirmiştir. Hayatının her anını ilmine ve sözüne sadık yaşaması onun takva sahibi olduğunu göstermektedir.
Ümmü’d Derdâ’nın ilmî kişiliğinden söz ederken çocukluğunda ve gençliğinde bulunmuş olduğu ilim meclislerini de elbette zikretmemiz gerekir. Buralarda kıraat, hadis ve fıkıh dersleri almış ve henüz genç yaşlardayken ilme hizmet etmenin lezzetine varmıştır. Tabiin’den Avn b. Abdullah, Ümmü’d Derdâ’nın meclislerinde Allah’ı zikrettiklerini söylemiştir. O, bu meclislerde vaaz eder, güzel ve hikmetli sözler söyler ve bazen bunları levhalara yazarak talebelerine verirdi. Onun çevresindeki insanların ibadet hayatına dikkat ettiği, Kur’an okumayan kimselerle yolculuğa çıkmadığı, fakirlerle oturup kalktığı, insanlara dünyanın cazibesine kapılmamalarını öğütlediği belirtilmiştir. Altı ay Kudüs’te, altı ay Dımaşk’ta ikamet ettiği belirtilen Ümmü’d Derdâ’nın hayat tarzına dair rivayetler onun tam anlamıyla bir zühd hayatı yaşadığını göstermektedir. Bunda muhtemelen Ebu’d Derdâ’nın kimseden bir şey istememesi yönündeki tavsiyeleri önemli rol oynamıştır. Meymûn b. Mihrân, Ümmü’d Derdâ’nın kalın kumaştan dokunmuş bir başörtüsü örttüğünü, kaşlarına kadar indirdiği örtüsünü bir deri parçası ekleyerek uzattığını, namazlarını daima ilk vaktinde kıldığını zikretmiştir.4
Onun bu ilmini hayata taşıyan samimi tavrı, ilim meclislerinde öğrencisi olan kişilere de hiç şüphesiz sirayet etmiştir. Ümmü’d Derdâ’nın öğrencileri arasında Zeyd b. Eslem, Seleme b. Dînâr, Sâlim b. Ebu’l Ca‘d, Şehr b. Havşeb, Talha b. Ubeydullah b. Küreyz, üvey oğlu Bilal ve üvey kızı Derdâ’nın kocası Safvân b. Abdullah gibi Tabiin tabakasından pek çok kişi vardır. Buna ek olarak zamanın Emevi Halifesi Abdulmelik b. Mervan da mescide gelir, onun fıkıh derslerini dinlerdi.
Zamana bir örnek olarak Ümmü’d Derda
Örnekliği her açıdan ele alınabilecek bir kişiliğe sahip olan Ümmü’d Derdâ, bir hanımın ilme hizmetteki istikrarının ne denli kıymetli olduğunu gözler önüne sermektedir. Eşi Ebu’d Derdâ’nın çok ibadet edişini kendine bir engel olarak görmemiş, bilakis bu noktada eşine destek olmuş ve bunu davasına hizmet yolunda bir fırsata dönüştürmüştür. Eşinin kendisinden ve kendisinin de eşinden razı vefat etmesindeki sebeplerden bir tanesi de hakikatin peşine beraber düşmüş olup bu yol boyunca Ümmü’d Derdâ’nın dik duruşlu, yapılması gerekeni yapan ve toplumdaki yerini küçümsemeyip; Emr-i Bi’l Ma’rûf ve Nehy-i Anil Münkeri kendisine şiar edinen bir kimse oluşundandır. Bizlere büyük örnek teşkil eden Ümmü’d Derdâ H. 81 yılında hacca gitti, aynı yıl veya ertesi yıl Dımaşk’ta vefat etti. Onun ve Ebu’d Derdâ’nın kabirleri Babu’s Sağir Kabristanı’nda olup ikisine ait mezar taşları 1938’de bulunarak koruma altına alınmıştır.
Fatmanur Büşra Kala
Kaynak: Dünya Bizim Kültür Portalı