Bir grup gencin kurduğu Tavır sivil inisiyatifinin İstanbul’daki ‘Entelektüel Tavır’ etkinliğinde konuşan, Türkiye’de İslami düşüncenin önde gelen isimlerinden Atasoy Müftoğlu: “Türkiye’de toplum maço toplumuna dönüşmüştür. Her gün kadın cinayetlerinin işlendiği bir toplumda ‘Anadolu irfanı’ndan söz edilemez. Toplum lümpenleştirilmiştir" dedi.
SALİHA SULTAN
İstanbul’un entelektüel dünyası bugünlerde bir grup gencin kurduğu ‘Tavır’ sivil inisiyatifine ev sahipliği yapıyor. Temmuz 2022’de kurulan bu sivil inisiyatifin, 24 Eylül’de Üsküdar’da kendini kamuoyuna arz ettiği ilk etkinliğinin konuğu ise Türkiye’de İslami düşüncenin önde gelen isimlerinden Atasoy Müftüoğlu oldu. Eskişehir’de yaşayan ve uzun süredir İstanbul’da görünmeyen Müftüoğlu’nun Tavır inisiyatifinin düzenlediği ‘Entelektüel Tavır’ söyleşisinin ilk konuğu olmayı kabul etmesi, akla ilk olarak bu gençleri dikkate değer bulduğu düşüncesini getiriyor.
Birçok kültürel etkinliğe bilabedel ev sahipliği yaptığını bildiğimiz Abbara Kahve’de Abdüssamed Çağlayan’ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide yaşı 15’ten 60’a uzanan kalabalık bir dinleyici kitlesi vardı.
İslamcılık konusundaki çalışmalarıyla düşünce dünyamızda saygın bir yer edinen Müftüoğlu konuşmasında genel hatlarıyla Türkiye ve dünyada yaşanan toplumsal değişimlere, İslamcılık düşüncesinin içinde bulunduğu krize ve İslam dünyasının günümüz entelektüel ihtiyaçları gibi önemli konulara değindi.
Müftüoğlu’nun konuşmasında Türkiye’de İslam’ın algılanışı ve yaşanışı konusunda görüşlerini aktarırken verdiği şu örnek oldukça dikkat çekiciydi: “Türkiye’de toplum maço toplumuna dönüşmüştür. Her gün kadın cinayetlerinin işlendiği bir toplumda ‘Anadolu irfanı’ndan söz edilemez, böyle bir irfan yok. Toplum lümpenleştirilmiştir. Ciddi ve uzun vadeli çözümler üzerine konuşurken, yazarken ve üretirken günümüzün vülgarize edilmiş, aslı özgünlükten koparılmış din inancı yerine İslam’ı temsil edecek bir bilincin yerine koyulması gerekmektedir.” İslami düşüncenin bu çözümlemeyi yapamadığını ve bugüne bir şey söyleyemediğinin sık sık altını çizen Müftüoğlu, gençlerin de bu arayıştan uzak olduğunu belirtti. Müftüoğlu, özellikle 1990’lardan itibaren Türkiye’de İslami düşüncenin içinde olduğu buhrandan kurtulma reçetesini ise şöyle tarif etti: “Yeni bir zihinsel iklimin teşkili için ulus devlet taleplerini, mezhepçi etnik narsizimleri aşan bir hukuk üzerinde çalışmak gerekiyor. İslam dünyası genelinde mezhepçi bencillikleri aşarak, entelektüel ve aydınlarla temas kurarak, evvela bağımsız bir entelektüel ufuk açmak gerekiyor. 1992’den bugüne içeriden dışarıya ne olduğuna ikna edici cevaplar bulan bir felsefeyi oluşturmalı. Ulus sınırları içerisine hapsedilen bir din anlayışının faydası olmaz, bu anlayış ümmete de ulaşmaz. Çünkü ümmet kavramı bugün hunharca istismar ediliyor, her türlü istismara karşı bir ortak direnci bulmak zorundayız.”
‘DUYGUSAL SÖMÜRGECİLİK’ BİTTİ ‘DİJİTAL SÖMÜRGECİLİK’ BAŞLADI
Konuşmasında İran’da yaşanan güncel olaylara da değinen Müftüoğlu, İran devriminden bugüne yaşananlara yönelik şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu konuda önemli iki madde var. Öncelikle İran’da devrim iç ve dış nedenlerle tamamlanamamıştır. İkinci nokta, İslam ülkesi olmak demek kendisini bir cam fanus içine kapatarak, tecrit eden bir ülke olmak demek değildir. Bugün Türkiye dahil İslami ülkeler ‘dijital sömürgecilik’ ile karşı karşıya. Türkiye’de de genç kuşaklar bu sömürge ile karşı karşıya. İslam ülkeleri 21’nci yüzyıl içeriği üretemedikçe bu konuya yapabilecekleri bir şey yoktur. Geçmişte ‘duygusal sömürgeciliğin’ etkisinde olan devrimci kuşaklar şu an dijital sömürgeciliğin etkisi altında. Bütün ülkeler bu sömürü biçimlerine ‘Taliban yanıtlarıyla’ cevap veremeyeceğini bilmeli. Yeni bir çözümlemeye ihtiyaç var, bugünün gerçekliğini nasıl tanımlayacağız? Kurşun gibi ağır bir dünyada yaşıyoruz. Hangi kadrolar tanımlayacak gerçekliği? İran’ın da Türkiye’nin de ve diğer İslam dünyası ülkelerinin de bu konuyla ilgili bir cevabı yok. İran’daki olaylar bununla ilgili, ‘dijital sömürgecilik’ yoluyla edinilen kültür bir vesile arıyor. Sen zaten kültür üretmiyorsun, teknolojik kültürün bütün unsurlarından etkileniyorsun. Hiçbir muhafazakarlık türü bugünün gerçekliği karşısında tutunamıyor. Ancak muhafazakar materyalistler, oportinistler yetiştirebiliyorsunuz. Her şeyden önce 21 yüzyıl dünyasının oluşturduğu yeni gerçekliklerle yüzleşecek hesaplaşacak kadrolara ihtiyaç var.” Müftüoğlu, zihni sorularla dolu gençlere ise şunları tavsiye etti: “Dünya entelektüel hayatının nabzını tutmak üzere, seçici bir dikkatle bugünün dünyası ne bekliyor, bunun bir zihin haritasını çıkarmalısınız. İslam’ı yeniden yorumlamanın yasaklandığı katı bir gelenek var, evvela bundan başlamalısınız. Geleneğin baskısından kurtulamayan bir düşünce, kültür hayatı yeni bir yorum yapamaz. ‘Gerçeği söyleyen adam için bir at hazırlayın, kaçması için ona yardım edecektir’ diye bir Afgan atasözü duydum. Yani şimdi bir at hazırlanmalı. Bu onurlu bir mücadeledir. Yasaklardan ibaret bir İslam anlayışı var, çünkü konuşamayan bir kültür yasaklarla günü kurtarmaya çalışır.”
GÜNCEL SORUNLARA KARŞI ‘TAVIR ALAN’ BİR GRUP GENÇ
Tavır sivil inisiyatifinin ardında Abdussamed Çağlayan, Abdullah Atala, Enes Batman, Fatih Algül, Hüseyin Mehdi Yağız, Muhammed Almalı, Murat Bulak ve Sümeyya Murat gibi siyasal, hukuk mezunu olan, birçoğu edebiyat ve yayın dünyasında çalışmalar yürüten entelektüel gençler var. Dünyanın giderek derinleşen krizlerine karşı bu inisiyatifi kuran gençler ‘taviryayin.com’da yer alan manifestolarında dünyanın nasıl bir yer olması gerektiğine, Türkiye’nin sorunlarının nasıl çözüleceğine dair bir reçetenin peşine düşen bir ‘tavır içinde’ olduklarına dikkat çekiyor. “Yükselen şiddet iklimine karşı saygın ve özgün düşüncelere dayanan, tavır almaktan korkmayan, bağımsız sivil hareketimizin kuruluşunu ilan ediyoruz” diyen gençler, ‘Entelektüel Tavır’ söyleşi dizisinin yanı sıra, ‘Politik Tavır’ adlı bir söyleşi dizisi de başlatmaya hazırlanıyor. Tavır inisiyatifinin çalışmalarını merak edenler ‘@taviryayin’ adlı Instagram ve Twitter hesaplarından takip edebilir.
‘İSLAMCILIĞI SABIKA KAYDI OLARAK GÖREN VAR’
Müftüoğlu’nun ‘dünyanın nasıl daha iyi bir yer olacağına’ dair fikirlerini aktardığı konuşmasından aldığım şu notlar da dikkat çekici: “Bir gün daha iyi bir dünya olacaksa bu ahlaki bir devrimle, bir bilinç devrimi ile mümkün olacak. İçinde yaşadığımız dünyayı İslami anlamda eleştirel bir biçimde çözümlemediğimiz, özellikle zihinsel anlamda maruz kalmaya devam ettiğimiz için bugün İslami inançlarımıza daha doğrusu Allah’a güvenmiyoruz. Bu bizim yetersizliğimizle alakalı bir sorun. Son 500 yılda neler olduğuna bakmalıyız.” İslam’ın tarihten ne zaman çekildiğini ve yeniden dönüp dönemeyeceğini anlamak için Endülüs uygarlığına bakmak gerektiğini kaydeden Müftüoğlu, bugünün sorularına cevabın tarihsel travmalardan yola çıkarak aranması gerektiğini vurguladı. Müftüoğlu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra İslam’ın yeniden tanımlamasıyla ilgili yeni bir dönem başladığını aktararak, şunları dile getirdi: “Bu süreçten sonra ‘duygusal sömürgecilik’ vesilesi ile gerçekliklere tepkilerimiz duygusal tepkilere dayanan analizlerle yapıldı. Ve kimse İslamcılığa sahip çıkmak istemiyor, hatta sabıka kaydı olarak gören var, duygusalcılık nedeniyle tutunulamadı. Maruz kaldığımız ‘duygusal sömürgecilik’ nedeniyle hala gerçeklerle yüzleşemediğimiz için her an hepimiz bir vadiye savrulabiliyoruz. Aydınlar, ilahiyatçılar da tutunamıyor, tutunabilmek için evrensel vicdanın ve bilince sahip bir ufka sahip olmalılar. Oysa evrensel insana hitap eden bir İslam dili geliştirebilir, sömürgecilikle hesaplaşabiliriz.”
Kaynak: Karar