Eğitim Üzerine Bir Kaç Mülahaza

Hikmet Kızıl

Dikiş tutmaz bir yamalı bohçaya dönen eğitim sistemi, üzerine yeterince kafa yormuş hatta kafa patlatmış olmamız gerekirken eyyamcı siyasi palyatif tedbirler ile iyice kangren olan bir soruna dönüştürdük eğitimi.

Sınıf mevcutları hâlen kalabalık, son yıllarda gelen göçmenlerin çocuklarını da sayarsanız bir hayli kalabalık sınıflar ile eğitim ve öğretim verilmeye çalışılıyor okullarda.

Evvela oryantasyon ve dil eğitimi verilmesi gereken göçmen çocukları Türkçe dahi bilmezken normal sınıflara alınıyor ve haliyle hem öğretmen hem öğrenciler mağdur oluyor.

Üstelik diğer sorunların yanında bu bir sorun bile sayılmaz.

Talim Terbiye kurulunun hazırlattığı kitapların kahir ekseriyeti maalesef sığ ve ihtiyaca cevap verecek düzeyde değil. Öğretmenler ister istemez destekleyici kaynaklar tavsiye etmek istiyor ama yasak!

Çocukların; henüz karga kahvaltısını yapmadan sabahın köründe yollara düşmeleri, kantinlerde yemek zorunda kaldıkları abuk sabuk yiyecek ve içecekler, pedagojik meseleler karşısında önemsiz ayrıntılara dönüşüyor…

Mevcut eğitim sistemiyle hiçbir yere varılmadığı herkesçe aşikâr olmasına rağmen eğitim, üzerine derinlikli kafa yoran tefekkür sahibi edebiyatçıların, felsefecilerin gündemine girmiyor.

Fasit bir dairede dönüp duruyoruz.

Eğitimin üstünden evvela siyasi gölge çekilmelidir, Milli eğitim bakanı değiştikçe sistem topyekün değiştiğinden mevcut veya denenmiş bir sistemden bir ürün alınabilmiş değil, alınabilmesi de oldukça muhal…

Sürekli ödev verilen ve ödevleri de veli tarafından mecburen yapılan bir eğitim sistemi artık teknik bir meseledir.

Mesele Nazım Hikmet yerine Necip Fazıl okutmak veya Atatürk yerine Abdulhamit okutmak denkleminde çözümsüz ideolojik bir çatışmanın ortasında bırakılan nesillerin heba olması meselesidir.

Yirmi kiloluk bir çocukcağızın sırtına milliyetçi bir sistemin veya sosyalist bir sistemin kendi kitaplarıyla doldurdukları 20 kiloluk çantaların yüklemenin arasındaki fark ideolojiktir, eğitim felsefesine ilişkin değildir.

Öğretmen ihtiyacı olmadığı halde yüzlerce fakültede binlerce öğretmen alarak eğitimde yeni ufuklar açmak imkânsızdır.

Öte yandan bütün ömrünce okulda okumak dışında bir işin ucundan tutmamış ve nihayet üniversite sınavını bin bir badire ve sınav atlatarak kazanan ve çok zor koşullarda okulunu bitirip öğretmen olmayı hayal eden onca genci atamamak da ayrıca kangren olmuş bir sorundur.

Her yıl sınırlı sayıda ihtiyaç kadar öğretmen aldığını söyleyen bir sistem; ama öte yandan öğretmen açığını, asgari ücretin altında ek derslerle ücret verilen, yarım sigorta ile hayatını idame ettirmesi beklenen mağdur ve gönlü kırık binlerce öğretmen ile kapatmaya çalışmanın izah edilebilir bir tarafı yok…

İhtiyacımız gerçeklerin ötesinde hakikatli düşünerek ve davranarak yeni eğitim ütopyaları üretmektir. Yeni modeller yeni mekânlar, yeni sınıflar, yeni öğretmenler, yeni eğitim öğretim araçları ve kitapları, yeni bir öğrenci profili tahayyül etmek gerekmektedir.

Bu memleket bizim, bu çocuklar bizim…

Artık bu fasit daireyi kırıp dünyaya örnek olacak bir eğitim sistemi yapmanın zamanı geldi de geçti…

Yiğit düştüğü yerden kalkar…

Düştüğümüz yerden kalkacağımız günlerin bir an önce gelmesi temennisiyle…