Necip Fazıl’ı anlamak
Necip Fazıl’ı ölümünün 37. yılında dahi unutturmayan ve her yıl kapsamlı olarak anılmasına vesile olan tek unsur yürekten inandığı İslâm davasıdır.
Sadece şiiri değil, Türk fikir hayatı, tiyatro, sinema, roman ve diğer bütün kültür alanlarına da önemli izler bırakarak aramızdan ayrılan Üstad Necip Fazıl Kısakürek’i daha iyi anlayabilmek için onun eserlerine ve hakkında yazılmış olan ciddi kitaplara yeniden dönmemiz gerekiyor.
Hiç şüphesiz ki¸ Necip Fazıl’ı ölümünün 37. yılında dahi unutturmayan ve her yıl kapsamlı olarak anılmasına vesile olan tek unsur yürekten inandığı İslâm davasıdır.
Hiç şüphesiz ki, Necip Fazıl’ı ölümünün 37. yılında dahi unutturmayan ve her yıl kapsamlı olarak anılmasına vesile olan tek unsur yürekten inandığı İslâm davasıdır. Elbette ki¸ onu ölümsüzleştiren tek başına inancı değildir. Onun ismini ölümsüz yaparak yıldızlaştıran aksiyoner mücadeleci ruh yapısının yanı sıra¸ adını edebiyat tarihine altın harflerle yazdıran şair¸ yazar ve mütefekkir kişiliğinin de önemi çok büyüktür.
Kısakürek Abdulhakim Arvasi’yi tanımadan önce de şair ve yazardı. Yine mücadeleci bir yapıya sahipti ve nüfus kağıdında İslâm yazıyordu. Ama onda eksik olan bir şey vardı. Bütün bunları harekete geçirecek olan ruh. İşte ona o ruhu veren ve içindeki madenlerle birleştirip yoğuran¸ onu dava ve çile adamı yapan büyük mürşit Abdulhakim Arvasi hocadır. Onu tanımadan önce sıradan bir şairken¸ zirveleşen ve zirveleştikten sonra da eski yazdığı şiirleri reddedecek kadar olgunlaşan büyük dava adamı Necip Fazıl’ı diğer ünlü edebiyatçılardan ayıran özelliği¸ şöhretin zirvesindeyken kendisini var eden ruhu inkar etmeden yücelterek söylediği “ben bu rütbelerin en yükseği içinde O’nun ümmetlik liyakatının en alçak ferdi olarak¸ o mukaddes eşiğin süpürücüsüyüm” sözleridir. İşte Necip Fazıl’ı sevenlerinin gözünde büyüten¸ o ihtişamlı ismine rağmen¸ büyük bir tevazu örneğiyle kendisini inandığı davanın süpürgeciliğine layık görmesi ve nefsini o ulvi gayenin peşinde giden üç ayaklı bir köpek gibi görüp ezmesidir.
Necip Fazıl denince akla “Çile” gelir.
Çile şiir kitabının adı olduğu kadar, kendi hayatının ve yaşayışının¸ inandığı dava uğrunda çırpınışlarının da bir yansımasıdır. Yani üstad, yalnızca edebiyatçı değil¸ aynı zamanda kendisine acının ve ızdırabın her çeşidini tattıran ve yegane hayat nizamı olan İslâm’a duyduğu aşk ve bu uğurdaki fikir ve düşüncelerini hayata geçirmek için mücadele veren bir dava adamıdır. Ömrünün çoğunu hapishanede geçiren ve bunu da “Zindandan Mehmet’e Mektup” la şiirleştiren Necip Fazıl¸ eğer sırf yazdıkları için çile çeken bir edebiyatçı olsaydı¸ bugün bütün edebiyatçıların ve şairlerin hapiste olması gerekirdi.
Kaynak: somuncubaba dergisi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.