Ezan, Çaw Bella, La Case de Papel

Her şeyin bir ahlakı vardır. Olması gerektiği gibi…

Giyinmenin, konuşmanın, sürtüşmenin, işin, aşın, aşkın, filmin, dizinin, hatta küfretmenin bile bir ahlakının olması gerektiğini ahlak sahibi şahsiyetler bilirler.

İyi veya kötü gün ahlakı,

Özgürlüğün ahlakı, esaretin ahlakı…

Sana ait olan ve olmayanların sınırlarını, kırmızıçizgilerini ezip geçmeme ahlakı,

Tüm bunların toplamı, birleşip karakter teşkil etmiş olduğu noktaya ise ‘saygı’ diyoruz.

 

Birkaç gün evvel, İzmir’in minarelerinden “Ezan” yerine İtalyan marşı ve son zamanlarda popüler olan ‘La Case de Papel’ dizisinin dizi müziği olarak verilen ‘Çaw Bella’ adlı şarkısının yükseldiğine şahitlik ettik.

Ve emin olun, marşın Türkçe mealinde ki anlamından çok diziyi temsil ediyor oluşu ve o dizinin savunduğu yaşam tarzlarının bu provokasyonun en büyük sebepleri olduğunu çok rahat söyleyebilirim.

Erkeğin Erkekle, kadının kadınla ilişkisini ve LGBT’yi meşrulaştırma projesi olan İstanbul Sözleşmesinden sonra, tüm bu ilişkileri desteklemek bir kenara dursun tamamen sevecen ve olağan gösteren ‘La Case de Papel’ dizinin müziğini, onları meşru görmeyen biz Müslümanların mabetlerinde haykırmaları olağan bir tepki olduğunu söylemek isterim.

Zaten var olan bu zihniyet, birçok faşist ve seküler mecralarca desteklenirken, sözde Muhafazakar olan insanların imzası ile ülkenin kanunu haline geldi.

Sözleşmeye rağmen bizce olmasa da, bir zihniyetin yaşam tarzına set çekiliyor.

İnanışımıza tamamen zıt olduğu gibi, o minvalde hayat sürenlerin sonları Kuranı Kerimce net olsa da, yapılan eylem tüm ahlak ve özgürlük kavramlarını yerle yeksan edip saygısızlık ve ahlaksızlığın dibi olsa da, tezahür eden ve fırsat doğdukça da edecek olan bu durum ve benzeri faaliyetler bitmeyecek.

Bam tellerimizi yıkmaya dönük bu olaya girişmeden önce, özeleştiri yapmayı unutmayınız.

Çünkü ülkenin bir tavır ve duruşu yok. Görselde herkes karşı, ama özelde 2014 den bu yana kanunlaşmış nüshalar var.

Ve onca yıl kanundan habersiz koca bir kitle…

Kocasını şikâyet edip hapse soktuktan sonra, oluşan maddi ve manevi mahrumiyeti sonucunda sosyal medyaya attığı paylaşımlarca fark edilen kadın ve süren koca davası ve dava süreci… Sonucunda, İstanbul Sözleşmesi fark ediliyor, kanun olalı 6 olmuştu. 

Ya kabul etmeyecektiniz ya da kabul gördüğünüz şeyin sonuçlarına katlanacaksınız.

Nasrettin hoca diyor ya; “Hırsızın hiç mi suçu yok.”

Elbette ki Ezan’ımıza saygısızlık edip, mabetlerimizi kirletenler en ağır ceza ile cezalandırılmalıdırlar.

Sebep her ne olursa olsun, hiç kimsenin inancına ve mabetlerine saygısızlık etmek kimsenin haddi olmadığı gibi insanlığa da sığmaz!

Ama küçük, büyük, fark etmez, mabetlerimiz inanç ve ibadet dışında her ne için kullanılırsa kullanılsın cezası olmalı. Bu ceza herkes için geçerli olmalı.

İnançlara saygısızlık, insanlığa saygısızlıktır.

Eylemde bulunan, bu eylemi destekleyen, bıyık altından kıs kıs gülen!

Unutma,

“Bu Ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.”

Prof. Dr. Ali ERBAŞ’ın şu sözleri ile cümlelerime son vermek istiyorum;

“Mısralarında ifade edildiği gibi, İslam’ın şiarı Ezan, İstiklalimizin sembolü bayrak gibi vazgeçilmez değerlerimize karşı gereken saygıyı göstermek, bu değerleri koruyan ve yaşatan bir bilince sahip olmak her birimiz için tarihe, bugüne ve istikbale dair en büyük sorumluluktur.”

İyi bayramlar... 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar