Hayallerimi,
Tengrinizmin ve şemsin en güzel şekilde hayat verdiği şehirde sensizlikten seninle kuruyordum.
Mesela; Tanrıların huzurunda,
İki güneşin aynı anda renklerin bütün tonlarıyla raks etmesiyle...
Nemrudun kızını ve tanrılarını kıskandıran bir edasıyla...
Komagene Kralından miras kalmış iki iri ayaklarıyla zamana meydan okuyan
Cendere Köprüsünün o yüce ihtişamında,
Köprünün tam ortasında
Aşkla sarılmış dağları temaşa ederek
Kollarını açıp, rüzgârın savurduğu saçlarını
Parlak ve kırmızı tülbendinin altından toparlaması. İşte orası tarifi imkânsız...
Benim ise yaşayamadığım hayat misali saç ve sakallarımı birbirine karıştırıp,
Sevgilinin şefkat kokan parmaklarıyla düzeltmesini izlemem...
Sevgiliye tebessüm ederek gözlerinin sonsuzluğuna dalarak.
Karakuşun yıllara meydan okuyan tarihine,
Kanatlarını toplamış asi duruşuyla
Kartal kabartmalı sütun parçalarına isimlerimizin kazılması
Ergen ve muhteşem duygular eşliğinde.
Kahta Çayının serin sularında kahkahalar atarak,
Masum çocuk kalbine sahip iki erişkin gibi oynamak ve oynaşmak.
Aşk kokan elleriyle suyundan sıçratarak tatlı birer kur yapmak,
Ayak ağrıtan taşlarına basarak kıyıda.
Arsemia’da Tanrı’nın krala serzenişi arasında ve
Sonsuza dek mutlu olmak adına,
Tanrı’ya iletmesi için kaleme alınan,
Dua hükmü taşıyan bir mektup sıkıştırmak kralın avuçlarına.
Duygularım misali hırpalanmış Eski Kaleden Şeytan Köprüsü’ne
Gizli geçitten inip memleket kokan, heyecan yüklü soluklar ile
Şeytana uyup bir parça utangaçlık eşliğinde,
Yazısız aşiret kurallarından sebep az bir korkuyla çılgınca yaşamak...
Değirmenin başında durup,
Dağlarından fışkıran serin sularından birer yudum içip,
Kaynayan heyecanımızı serinletmek,
Ve olmayan, insanlığın uğruna birbirini yiyip bitirdiği,
Hayali ekmek parçasından bir lokma çiğneyip,
Kahkahalara boğulmak vardı.
Kâhtanın güzel kalpli delileri misali.
Kahta barajında
Dolunayın yalnız bırakmayıp bizi,
Yakamozu eşliğinde,
Ahmet’ten aşk adına bir parça mırıldanarak gözlerinin içine bakıp,
Aşkıma buz kesmiş ellerini avuçlarımla ısıtarak…