Son zamanlarda toplumda yükselen bir tansiyon var.
İlelebet sürmeyecek olsa bile, durmak bilmeyen sorunların çokluğu muhatap duran halkın nabzıyla adeta alay ediyor gibi.
Bir kısım insan sürecin en vahim durumu olan ekonominin süre gelen ahvalini normal görse de, geri kalan kısım hiç olmadık büyüklükte bir kaos ortamının bizi bekliyor olduğunu, hatta ve hatta yokluktan insanların birbirine zarar vereceğine dair söylemler dahi yayılmakta.
İaşe güdümlü kaynakların düzensiz ve dengesiz bir ivme ile artış gösterdiği bu dönemde insanların durum karşısındaki trajik eylem ve söylemleri, içinde bulundukları çaresiz durumdan kurtulabilmenin şekli olarak dile dökülüyor.
Giyimde, gıdada, yakıtta ve enerjide peyderpey devasa şekle bürünen zamların, zaten geçim sıkıntısı içerisinde olan bir kesim ile birlikte şimdi de orta sınıf insanları perişan ederken, esnaf da kan ağlamakta.
Zaten biliyor olduğunuz bu kısımlardan, neyin ne kadar artığından (dolar, dış politika ve üretim gibi başlıklardan) bahsederek sizleri sıkmayacağım.
Bu duruma bakıldığında aklımda perçinlenen birkaç kanı oluştu. Bunların ilkinin, sorunun asıl kaynağını oluşturduğunu düşünüyorum;
“Siz nasılsanız, öyle yönetilirsiniz.”
Hatta biz, zaman ile bizi yönetenleri kendimize bile benzetebiliriz
Belki yıllar sonra özelde beni, toplumda ise gördüğüm kadarıyla birçok kişiyi sevindiren farklı bir şey oluverdi. Parti sayılarının artması ile birlikte, Kâhta’da parti başkanlarının çokluğu ve bu çoklar arasında yer alan genç ve taze beyinlerin fazlaca olması en azından yerel manada umut niteliğindedir.
Hakeza bunlar arasında bulunan birkaç adayın ilçe namına sundukları projelerinin kaliteliliği oldukça iyi.
Yerel manada daha önce yürütülen aile siyaseti değil de toplum yararına bir hareketliliğin oluşu, süregelen siyaset anlayışını ortadan kaldırabileceği kanaatindeyim.
Yine “Siz nasılsanız, öyle yönetilirsiniz” sözünden yola çıkarak ilimizin 6. Bölge kapsamına girdikten sonra, organize sanayide çoğalan fabrikaların varlığı ile büyük oranda iş olanağı sağlanmış oldu. Gurbette yaşam süren onca halk evine, hanesine geri döndü.
Devletin sunmuş olduğu bu hizmetin küçültülmüş halinin yerelde de olması gerekirken tam aksine, belediyeye ait tek iş olanağının her seçim döneminde “benim oğlumu, kızımı veya yeğenimi işe alırsanız rey’im veya reylerimiz sizindir” olması. Belediyelerin başka bir iş kolu üzerinde istihdam sağlama gereği duymaması bizim nasıl bir misyon ve vizyona sahip olduğumuz ile ilgili.
Sadece yola döşenen asfaltın pürüzsüz veya gelen çeşme suyunun falanca vilayetin harikulade suyu, bu suyun devasa bir emek ile getirilmiş olması veya belediyeye ait internet sitesinin kolay ulaşım işlevlerine sahip olması, belediyecilik kapsamı içerisinde hizmet olarak adlandırılmaması gerektiğini anlamak gerekiyor.
Ekonominin kötüye doğru gidişi, imarın düzensiz ve plansız sürüşü hakeza liyakatsiz ellerde şekil alması, kamuya ait bölge ve kurumların hakkaniyet doğrultusunda işlemiyor oluşu gibi önem arz eden durumlar varlığı ciddiyetini sürdürüyor. Bu durumların işin uzmanları ve bilirkişileri ile kontak halinde çalışmak ile düzeltilebilmesinin mümkün olduğunu bilen belediyelerin, bu minvalde ekiplere sahip olmayışı manidar.
Bir şehrin park ve bahçelerini güzelleştirebilirisiniz, hatta şehrin estetiği anlamında aklınıza gelen her ne proje varsa onları da hayata geçirebilirsiniz. Ama halkın yaptığınız tüm bu güzelliklerden zevk alabilip, sizleri takdir edebilmesi için ekonomik bunalımda olmaması gerekir.
Evet, bu bunalım tamamen size yani yerele bağlı olan bir durum değil, hatta arzu ederseniz bu konuda suçlu bulmak da oldukça mümkün.
Ancak bahsedeceğimiz gibi, ülkenin her bir yanında kaynayan kazanlardan biri olabiliriz.
Öncülük ederek iş adamlarına fabrikalar kurdurabilir, iş olanağı sunacağı gibi belediyeye de maddi gelir sağlayan projelere imza atarak sürecin yumuşamasına fayda sağlayabilirsiniz.
Ekonomi ve diğerleri bir bütünün tüm uzuvlarıyla gelişen, kaynayan kazanlar gibidir. Ülkenin her şehri ve kasabası iş olanakları ile donatılırsa, belediyeler kendi bünyelerinde ekonomiye can veren işletmeler kurup istihdam da sağlarsa, bu durum karşısında herkes kazanırken, ülke de ne kaosa kalır, ne de tüm bu gelişim emareleri başkalarından beklenir.
Yeni ve zor bir döneme aday olan adaylardan beklenenin neler olduğunu her defasında tekrar ettiğimiz gibi, yine kaleme dökmekten gocunmayacağız.
Yeni bir siyaset anlayışıyla insanların değer yargılarına, örf ve geleneklerine özellikle de inanç bütünlüklerine önem vererek, hiç biri arasında ayrım gözetmeksizin iş görerek, en önemlisi ise belediye kurumuna ait fabrika gibi iş olanakları açılarak yeni bir misyon ile Kâhta’ya hizmetçi olma şerefine nail olabilirsiniz.
Romantik projeleriniz de olabilir elbette; gezen kütüphaneler, mahalle okulları, kadınlar ile ilgili iş eğitimi sınıfları, hayvan sevgisini barındıran icraatlar vb.
Umulur ki yeni döneme hazırlanırken geçmişe dönük, körelmiş siyasetten uzak, zihin ve ufukları geniş insanlara yer verilsin.
Ancak “görünen köy kılavuz istemez” özlü sözüne binaen daha önce tecrübe edilmiş olumsuz durumlar ile karşılaşmamak adına şunları söylemek isterim;
Gelen ya da kalan, eskiyi aratmasın!
Liyakat sahibi iş bilenler ile çalışarak, belediye kurumuna hakkını vermiş olursunuz.
Örneğin; Peyzaj mezunu mühendisi, hiç anlamadığı alt yapıya sorumlu olarak gönderip görevlendirmek ne kadar doğrudur.
Bilişim uzmanını itfaiye eri veya müdürü yapmak, fatura sorgulama memurunu zabıta ekibine dâhil etmek, proje koordinatörünü çöp toplayıcısı veya işi olmayan herhangi bir yerde değerlendirmek ya da imar ile ilgili bölümün ehliyetsiz bireylere tahsis edilmesi gibi…
Bahsi geçen statülere kendi adamlarını yerleştirmeyi planlayan bir yönetimin; işin ilerlemesini beklemesi, abesinde ötesinde halka zulüm, işin tabiatına hakarettir.
O yüzden durumun “aynı tas aynı hamam” şeklinde ilerlememesi ve belediyelerin hatta ilçelerin refahı için, sözü geçen iş kollarını işin ehline vererek doğacak sonucu beklemek gerekir.
Ki biz ne zaman bu minvalde hakkaniyet sahibi olursak o zaman gelişen, büyüyen ve sürekli üreten bir kesim olarak ta geleceğimize teminat olmuş oluruz.
Halk, “Ben” diyen değil de “İlçem” diyen yöneticilere susamışken, temennimiz “Biz” diye bilen liyakat sahibi, adalet dürtülerine sahip yöneticilerin çoğalmasıdır.
Sağlık ve huzurla kalın.