Korona virüs dünya genelinde müthiş yankı yapıyor.
Dil, din, mezhep, ırk, renk, boy, zengin, fakir, elitist, okumuş, okumamış, seküler, mutaassıp, materyalist, ateist, dindar, siyasetçi kısaca nefes alan hiçbir insanı ayırmadan hedef alıyor.
Yeter ki taşıyıcı birileri olsun.
İnsana, akciğerlere ve akciğerlerin içindeki hücreye, hücredeki atom altı parçacığa tutunuyor ve kısaca yapması gerekeni biliyor.
Hem de çok iyi…
Birbirleriyle olağanüstü iletişim kuruyorlar, biri diğerinin görevine mani olmuyor.
Nano büyüklükteki bu müthiş yaratılış harikası canlı, metafizik bir güç tarafından öğretilmiş ve ‘memuru’ gibi iş görüyor.
Bütün canlılar aslında öğretildiği kadar iş görürler.
Bağırsaktaki K vitamini üreten bakterinin fıtri görevi ile insanın damak tadına ve vücuduna faydalı olduğunu bilmediği halde bal üreten bal arısının ‘öğretilmiş’ görevi tesadüfî değildir.
Evet, arı su içer bal akıtır.
Yılan da su içer ama zehir akıtır.
İneğin kendi etinin ve sütünün insanlara şifa kaynağı olduğunu bilecek kadar akıl ve şuura sahip olmadığını tartışmaya gerek yok.
İşte bütün bunların arkasında işleyen ve işleten bir varlığın kabulü ile başlar aslında hayatı anlamanın yolu.
Arıdaki bal yapma fonksiyonu ile inekteki süt üretme mekanizması ve hammaddesi çok basit olduğu halde bu muazzam sonucun doğması Allah’ın varlığının en büyük delili zaten.
Evet, materyalist pencereden baktığınızda akıl gözlere indirgendiğinden ve hayatı sebepler metaforundan değerlendirdiğinden Allah’ın varlığını inkâr ediyor.
Karbon, Hidrojen, Oksijen ve Azot hammaddesi ile bütün varlıkları icad edebilmeyi ve bu basitlik birleşkesinden harika sonuçlar doğurmayı ‘rastgele’ diye hafife alan zihinlerin akılları zaten gitmiş.
Sadece bir biyolojik kavramlardan ibaret bir varlık.
Nefes alan, yiyen, içen ve üreme yetisi olan bir biyolojik varlık…
İşte inanç ‘bilimsel bilgiyi’ inkâr etmiyor.
Tam aksine destekliyor ve ‘sebeplerin’ hem de basit sebeplerin nasıl muazzam iş çıkardığını anlatıyor.
Yani bilimsel bilgiyi anlamlandırıyor.
Din ölümü engelleyebilir mi? Böyle bir gayesi de yoktur zaten. Ancak ölüm ve ötesini anlamlandırır. İspatını yine bilimsel bilgiye havale eder.
Din elbette korona virüse müdahale etmez, karışamaz. Bal arısının işini engelleyemez, ineğe süt yerine su ürettiremez.
Dolayısıyla Türkiye’de seküler kesimin ‘Yüz elli bin imam, bir doktor etmez’ söylemi çok ama çok saçma bir kavram.
Buna mukabil ‘yüz elli bin doktor, bir berber etmez, yüz elli bin mühendis bir kasap etmez’ gibi akıl ve izandan uzak benzetmeler ortaya çıkar.
Hatta biri de ölünün cenazesini kıldırmak için yüz elli bin doktor da bir imam etmez diye mukabelede bulunuyor.
İşte bu mantık dışı tartışma bir de seküler kesimin dua takıntısı ile devam ediyor.
Evet, Türkiye’de seküler kesimin çok ciddi dua takıntısı var.
Seküler canip, dua mefhumunu tam kavramadıkları için takıntı yapıyorlar.
Dua, Allah’ın en çok sevdiği ve kullarından istediği efsunlu bir hale girmenin adıdır.
Duada kabul olma şartı ve kuralları var.
‘Allah’ım bana Ferrari ver, Maldivler’de bir yazlık, sıfır model bir uçak nasip et’ diye dua eden kişiye hokus-pokus Ferrari gelecek diye bir sonuç yok.
Hem kabul etmek ayrı, cevap vermek ayrı ayrı bir şeydir.
Doktor, hastanın hastalığına göre ya dediği ilaçtan verir, ya daha ağır bir ilaç ya da ilaçsız bir tedavi yolu seçer.
İşte duanın temel şartı fiili olacak ya da olabilecek bütün hazırlıklarının tamamlanması ile başvurulur. Yani tedbiri almak zorundasınız.
Allah, insana defaatle ‘işiten, gören bilen, bildiklerinizi bilen…’ diye meydan okuduğundan kimin duasını kabul edeceğini, kimin etmeyeceğini de bilir.
Her tarafta kul hakkı yiyen birinin duasının samimiyetini Allah elbet bilir.
Dua, fiziki bir tedavi yöntemi değil tedavinin doğru sonuçlar vermesini temenni etme söylemidir.
Korona virüsünün, ineğin, bal arısının, yıldırımın, bulutun, meyve veren odun yığınlarının kısaca canlı ve cansız bütün varlıkların arkasındaki gücün ‘Allah’ olduğunu, ondan habersiz hiçbir canlının onun emri dışına çıkamayacağı ve ‘Allah’ım tedbirimi aldım’ sana teslim oluyorum demenin adıdır dua…
Uçağa bindiğinizde emniyet kurallarını aldıktan sonra artık hayatınız pilota emanet değil mi? Kurallara uymadan pilottan sağlıklı uçuş beklemeniz olur mu?
Kısaca dua etmek, “Bilimi yok sayıp aşı ve ilacı aramana gerek yok. Korona karşı tedbirli olmana gerek yok” demek değildir. Tam aksine önce bul, tedbirli ol ve sonra Allah’a yalvarmaktır.
Yukarıda dedim ya, materyalist pencereden baktığınızda yani ineğin sütü icad etmesinin bir rastgele doğa olayı olduğunu kabul ettiğinizde duanın varlığını haliyle inkâr edip, psikolojik takıntı yapacaksınız.
Önceki yazımda da demiştim: “Ben virüsü görmüyorum, o halde hasta olmam diyen cahillere, virüsün arkasındaki fizik ötesi gücü görmeyen ahmaklara prim vermeyelim.”
Tedbirimizi alıp bolca dua edelim.
Zira ölüm ister istemez gelecek. Bundan kaçış yok.