Kalabalıkların karşısında insanın bir an yaşadıklarından, düşündüklerinden ve görüp düşündüklerinden sıyrılarak daha üst perdeden konuşması; yapamayacağı, üstesinden gelemeyeceği şeyleri yapabileceğini; bilgisine sahip olmadığı şeyleri biliyor gibi davranması yaygın bir hastalık haline geldi. Tıpta bu hastalığın isminin ne olduğunu bilmiyorum fakat bugünlerde bazı siyasetçilerin ve sosyal medyada din ve siyaset adına konuşanların söylemleri bu hastalığa yakalananların epey olduğunu göstermektedir. Eskiden çok yalan söylemekle meşhur insanlar vardı, halk bu tipleri tanıdığı için mizahi olarak dinleyip geçerdi. Fakat şu an sosyal medya, TV ve boyalı basında bu yalan söylemlerin önü pek alınamıyor. İşin gerçeğini idrak edemeyen halk, maalesef bundan çok etkilenmektedir.
Dikkat edilirse dinî kurum ve kişilere,siyasi şahsiyetlere ve yöneticilere yapılan en çirkin hakaretleri destekleyen ve savunabilen siyasetçilerimiz, sanatçılarımız ve sözde dinî gruplarımız bulunmaktadır. Yapılanın yanlış olduğunu bildiği halde o yanlışı savunan insanlarımız vardır. Bu davranışlar bir hastalığın belirtileridir. Bu hastalığın en yaygın belirtisi, sevdiği lideri, sanatçı veya yazarın söylediklerini körü körüne savunmaktır. Eskiden bu hastalığın şablon söylemleri vardı: X gazetesi söylemişse doğrudur, filan efendi söylemişse doğrudur, filan bu fiili yapmışsa eleştirmeyin mutlaka bildiği bir şey vardır gibi savunma refleksleriyle içselleştirmeye çalışılırdı.
Günümüzde de bu tür Pravdalar vardır. Pravda, SSCB döneminde Rusya’nın resmi haber gazetesiydi. Halen bir haber ajansı olarak devam etmektedir. Eski solcu ve sosyalistler, söylediklerinin doğru olduğunun kanıtı olarak “Pravda bu haberi yazdı, bu Pravda’nın haberidir.” gibi sözler sarf ederlerdi. O düşüncede olanlar için bu söz artık bir ayet ve hadis idi. Bugün Türkiye'de de bu şekilde sözleri ayet ve hadis gibi algılanan Pravdalar vardır. Bu Pravdalar kimi harcayacaklarını önceden tespit ederler. Tespit ettikleri şahıs ve kurumları imha için önceden hazırlıklarını yapar ve günü geldiğinde düğmeye basarlar. Bunun en acımazsızını İslamî cemaatler içindeki Pravdalar yapar. Hedef tahtasına koydukları sanatçıyı, bilim insanını, İslamî konularda farklı düşünenleri doğduğuna pişman ettirirler. Ebu Leheb, Ebu Cehil gibi müşriklere olan düşmanlıklarından daha çok bu hedef tahtasına koyduklarına karşı düşmanlık yaparlar. Allah muhafaza etsin, Allah kimseyi bunların gazabına uğratmasın. Gazaplarına uğrayanlar Almanya’da, Amerika’da suluğu alıyorlar.
Özellikle İslamî cemaatler içinde belli odaklar, hedef tahtasına koydukları kişilere gazetesiyle televizyonuyla faciabook-instagram-twitter gibi sosyal medya gruplarıyla topyekûn saldırıda bulunurlar. Öldürme ve tümden imha tehditlerinde bulunurlar. Hedefteki insanlar artık eskisi gibi açıktan hareket edemezler, en son, Türkiye'de tanınan üniversite hocalarının yaptığı gibi bir sürü cahile karşı koyamayacağını anlayınca yurt dışına kaçmak zorunda kalırlar. Bu cemaatlerin, ocakların, grupların başında bulunanlar Allah'tan vahiy almış gibi karşısındaki şahıs ve grupları birtakım zayıf ve mevzu rivayetlerle mahkûm etmeye çalışırlar. İslam adına gazetesiyle televizyonuyla sosyal medyasıyla insanları zehirleyen bu odaklar ve bu odakların başında bulunanlar, ömür boyu namaz kılsın, hacca gitsin, her gün yüzlerce insana sadaka versin maalesef yine de bu işledikleri günahlarından af olunamayacaklardır. Yalan yanlış bilgileriyle istismar ettikleri insanların günahlarından kurtulamayacaklardır.
Siyasi partilerimizin manzarası de pek farklı değildir. Sabah söylediğini öğle vakti, öğle vakti söylediğini akşam vaktinde yalanlarlar. İçeride söyledikleriyle dışarıda söyledikleri birbirini tutmaz. Mübarekler(!) sanki yalan makinesi. On sözünden ikisi doğru çıkarsa şükretmek gerekir. Yalan yanlış bilgi veren siyasetçi ve din adına ahkam kesen kişilerin başına her seferinde bir taş düşseydi insanlık bu belalardan kurtulurdu. Belki o zaman üzerimize rahmet yağardı.
Şüphesiz ki bu yalan yanlış konuşanlar ve bunları körü körüne dinleyenler en çok kendilerine zarar verirler. Unutmayalım kandırmak kadar kandırılmak da bir vebaldir. Allah verdiği akıl nimetinden hesap soracaktır. Bu iş bir tiyatro oyunu veya bir film ve dizi sahnesi değil ki insan, rol icabı söylediği sözlerinden mesul olmasın. Bir siyasetçinin, sanatçının ve fikir adamının her söylediği onun şahsiyeti üzerinde bir iz bırakır. İnsan yapmak isteyip de yapamadığı şeyle değil, yapamayacağını bildiği halde yalandan yapacağım dedikleriyle günaha girer.
Allah doğru yoldan ayırmasın.
Selam ve dua ile.