Öncelikle günümüzde yapılan bir yanlışı düzelterek konuyu irdelemek istiyorum.
Çoğu zaman kişi bilmediğinin düşmanı olur. Bunun için burada gündeme getireceğim konu öncelikle bu konuda bilgi sahibi olmayan ve bazı kavramları yanlış kullanan insanımızın hoşuna gitmeyebilir ve bu söylediklerimize tepkisel davranabilir. Müslüman Kürtler, Müslüman Türkler ve Müslüman Ermeniler dediğimiz gibi Yahudi Kürtler diyemiyoruz. Çünkü Yahûdi kavramı bir ırkı ifade eden bir kelime. Müslüman olunur, Hristiyan olunur, Budist olunur fakat Yahudi olunmaz; çünkü Yahûdi ancak Yahudi bir anne ve babadan doğmakla olunabilir.
İkinci Babil sürgününden sonra kaybolan/yakılan Tevrat’ın yeniden yazılmasına öncülük eden ünlü Yahudi bilgini Azra, İsrail oğulları arasında bir grup bilginle Filistin bölgesine gelerek burada saf kan İsrail oğullarına mensup kişilerden oluşmuş köyler ve kasabalar inşa etmeye başlarlar. O günden itibaren daha önce yıkılmış Yehûda krallığına nispetle kendilerine Yahudi ismini verirler. Bu isim bugünkü Siyonist ifadesine karşılık gelebilecek şekilde o zaman ideolojik bir kavram olarak kullanılmıştır. Azra ve arkadaşlarının gayesi Yahûda krallığını yeniden diriltmek ve Yahudilere ait bir krallığı kurmaktı. Bu ideoloji etrafında toplanan ve fikir birliği eden İsrail oğulları bundan böyle kendileri için Yahudi ismini kullanmaya başladılar.
Modern çağlarda ise Yahudi ismi artık İsrail oğulları ifadesi yerine de kullanılır oldu. Şu an Amerika ve dünyanın değişik yerlerindeki Musevîler, Yahudilik ifadesini ideolojik bir kavram olarak gördükleri için kendilerine Yahudi denmesini asla kabul etmezler.
Ermeni ifadesi için de benzer yanlış bir kullanım söz konusudur. Özellikle Türkiye’de Ermeni kavramı Müslümanlığın karşıtı Hristiyan anlamında kullanılır. Ermenilik bir din değildir. Dini anlam çağrıştırabilecek ifade olan Ermeni kilisesi; bu kiliseye nispetle Hristiyanlığın Ermeni kilisesine mensup mezhebi olabilir. Bu da yaygın bir kullanım değildir. Ermenilik ırkî bir ifadedir. Kürt, Türk ve Arap gibi Ermeni de bir ırkı ifade eder. Müslüman Kürt, Müslüman Türk, Müslüman Rus dediğimiz gibi Müslüman olan Ermeni’ye de Müslüman Ermeni denir.
Bugün Yahudi Kürtler ifadesini değişik vesilelerle duymaktayız fakat bu kavram da yanlış kullanılan bir ifadedir. Çünkü Yahudilik dini olmakla beraber aynı zamanda bir ırkı ifade eden bir kelimedir. Bu ifade yerine ancak Kürtçe konuşan Yahudiler ifadesini kullanabiliriz. Çünkü Kürt Yahudiler denilen kesim daha önce Kürtler arasına gelip yerleşmiş Kürtler arasında yaşamış, Kürtçeyi öğrenmiş ve konuşmuş Yahudilerdir. Dolaysıyla bunlar Kürt değildir. Kürt ırkına mensup olan biri Yahudi sayılamayacağına göre Yahudi Kürtler ifadesini kullanamayız.
Kürtler arasında ta eskiden beri yaşayan Yahudiler vardı. Özellikle bugünkü Kuzey Irak bölgesinde azımsanamayacak bir Yahudi nüfusun olduğunu görmekteyiz. Tarih kaynakları, İsrail Krallığının M.Ö.722’de Asur Kralı 3. Salmanzar tarafından yenilgiye uğratılmasından sonra İsrail oğullarından bir kısmının Med ülkesi Mezopotamya’ya yerleştiğinden bahsedilmektedir. Bu tarihi veriler farklılık arz edebilir. Muhtemelen Bizans İmparatorluğunun M.S. 70 yılında Kudüs’teki mabedi yıkmasından sonra da Yahudiler bu bölgeye gelmiş olabilirler.
Dünya Siyonist teşkilatı, değişik yerlerde yaşayan Yahudilerin Filistin’e güç etmelerini kararlaştırınca Kuzey Irak’ta Kürtler arasında yaşayan Yahudiler 1920, 1930 ve en son 1948’de, o zamanın verilerine göre 180 bin Yahudi’den yaklaşık olarak 100 bin kişinin İsrail’e göç ettiği söylenmektedir. Şu an Kuzey Irak’tan İsrail’e göç etmiş olan Yahudilerin nüfuslarının 500-600 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Bu son günlerde bazen Kürtlerin İsrail ile ilişkisi gündeme gelmektedir. İsrail Devleti’nin Kürt politikası ne zaman oluşmaya başlandı? İsrail, neden özellikle Kuzey Iraktaki Kürtlerle ilgilenmiştir? Niye Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürtlerle değil de özellikle Kuzey Irak Kürtleriyle ilgilenmiştir?
1948’de kurulan İsrail Devleti’nin bütün komşuları düşmandı (Yahudilere göre). İsrail bu yalnızlığını aşmak için Türkiye, İran, Etiyopya ve her geçen gün özerk yapıya doğru giden Kuzey Iraktaki Kürt çoğunlukla sıcak ilişkiler kurmaya çalışır. 1948 sonrasında İsrail’in Molla Mustafa Barzani ile sıcak ilişkiler kurmasının sebebi o dönemde İsrail için bir tehdit oluşturan Irak Devleti’ni zayıf düşürmekti. İsrail o zaman İran üzerinden Kürt bölgesine silah yardımında bulunarak Irak Devleti’ni zayıflatmaya çalışıyordu. Bu durum 1975 Cezayir anlaşmasına kadar devam etti. 1975’te sınır anlaşması çerçevesinde İran, Irak’taki Kürtlere yardım etmeyi bırakıyordu. İsrail’de yapılan anlaşma çerçevesinde, O tarihten Amerika’nın Irak’ı işgaline kadar Kürtlerle ilişkilerini rafa kaldırdı.
İsrail’in Kürt politikası İran’la ortak çıkarlar çerçevesinde yürütülüyordu. 1979 İran devrimiyle beraber İsrail bölgedeki Kürtlerle olan ilişkilerini tamamıyla rafa kaldırmıştı.
Körfez savaşında Amerika’nın Irak’ı işgal etmesiyle birlikte Irak bir anda İsrail için bir tehdit olmaya başlar. 1993’te Saddam’ın yaptığı Halepçe katliamı bölgedeki ve dünyadaki Kürtlerde bir şok, bir travma oluşturmuştu. Körfez savaşıyla birlikte İsrail, Kuzey Irak’ta Kürt örgütleri ve özellikle bölgesel Kürt yönetimiyle stratejik ilişkiler geliştirmeye başlar ve Mesut Barzani yönetimindeki KDP’ye destek verir. Askeri, siyasi, ekonomik alanlarında stratejik desteklerde bulunur. İsrail ile olan bu ilişkiler komşu devletler ve özellikle Arap devletleri tarafından yadırganır fakat Mesut Barzani diğer ülkelerin İsrail ile olan ilişkileri gibi kendilerinin de İsrail ile birtakım ilişkilerinin olabileceğini söyler.
Aynı dönemlerde İsrail kendi güvenliği için özellikle Türkiye ile bir takım siyası askeri anlaşmalar imzalar. 28 Şubat’a giden süreç ve sonrasında anlaşmalar genellikle askerler tarafından yapılıyordu. Yapılan bu anlaşmaları mevcut hükümetler kerhen imzalamak zorunda kalıyorlardı. Yapılan güvenlik ve stratejik anlaşmalar gereğince Genelkurmay’ın içerisinde İsrail’e ait istihbarat biriminden dahi bahsediliyordu. Bu durum 2002 de iktidara gelen Ak Partiyle beraber değişmeye başladı. Ak Partinin İran’la iyi ilişkiler geliştirmeye başlaması ve Milli İstihbarat Teşkilatının başına Hakan Fidan’ın gelmesiyle İsrail tarafının sigortaları atmaya başladı. Hakan Fidanı yıpratmak için dönemin İsrail savunmak Bakanı Ehud Barak, Fidan’ı İran yanlısı olmakla suçladı ve yine bu süreçte Fidan’ı öldürmekle de tehdit ettiler. O dönemde yapılan Oslo görüşmelerinin ses kayıtlarını basına sızdırdılar ve Fetö’cü savcılar vasıtasıyla Hakan Fidan’ı ifade vermeye çağırdılar. Bu dönemde İsrail’in Türkiye iç politikasıyla da ilgilenmeye başladı. Recep Tayyip Erdoğan’a karşı açıkça muhalefeti desteklemeye başladı. One minit çıkışı, Mavi Marmara Gemisi olayı ve en son Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimleri kazanması İsrail yönetimi için büyük bir kriz oldu.
Bu tarihten itibaren İsrail, Türkiye aleyhine tezleri desteklemeye başladı. 2017’deki referandum sürecinde Kürt bölgesinin bağımsızlığı için destek olacağını belirtmesine rağmen son kertede destek vermekten vazgeçti. Daha önce söylediği sözleri hiç söylememiş gibi bir tavır takındı. Bu tarihte İsrail’in ilgilendiği diğer bir unsur PKK’nin Suriye kolu PYD oldu. İsrail yönetimi, Türkiye’nin başını ağartacak olan her oluşuma ABD’nin yedeğinde destek vermeye başladı.
Burada cevaplanması gereken soru Kuzey Irak veya Kürtler İsrail için ne kadar önemlidir? İsrail için Kürt veya Kürt Devleti önemli değil. Önemli olan İsrail’in ulusal çıkarlarına ne kadar ve ne ölçüde hizmet edeceğidir. 1975’te İran ile Irak arasında yapılan Cezayir antlaşmasıyla İsrail Kürtlere olan desteğini birden kesti. 28 Şubat döneminde askeri kanadın İran’ı düşman olarak görmesi nedeniyle özellikle istihbarat alanlarında var olan iş birliğinden dolayı İsrail, PKK ve PYD gibi örgütlere en ufak pirim vermiyordu. Sadece Kuzey Irak Kürtleriyle stratejik ilişkileri devam ediyordu. Bugün Türkiye, İsrail’le ilişkileri normalleştirse İsrail yine Kürt örgütlerine verdiği desteği keser.
Kuzey Irak Kürdistan bölgesi Orta Doğu’da güçlü olan ABD ve batı ülkeleriyle ilişkileri iyi olması hasebiyle İsrail’e elini uzatmıştır. İlişkiler her zaman uluslararası menfaat düzeyinde olmuştur, yoksa İsrail’in Kürtlerle duygusal ve içten ilişkisi hiç olmamıştır. Kürt tarafının da ilişkileri yine karşılıklı çıkar ilişkileri üzerinde olmuştur.
Tekrar etmekte fayda vardır; İsrail’in Kürtlerle olan ilişkileri Kürtlerin İsrail’in ulusal çıkarlarına hizmetine bağlıdır. Yarın öbür gün İsrail, Türkiye ve İran ile anlaşır ve ilişkileri düzelirse Kürtlerin yüzüne dahi bakmaz.
Selam ve dua ile.