Bir zamanlar, zamanın dahi anlamını yitirdiği, kitap sayfalarının gömüldüğü, inanç nüshalarının suç teşkil ettiği ve dahası kimsenin can ve mal güvenliğinin olmadığı, her yönünün uçuruma çıktığı kâbus günlerin, ihtişamlı, basiretli, her halleriyle harika duruşlu akiller vardı.
O yıllarda yağmur gibi yağan zulümlere karşı inançlarının gücü nispetince karşı koyar, sabırla sebat ederlerdi. Çünkü onlar bilirdi, İnançları derdi ki; “bu dünya sizin için cennetten bir parça olmayacak.”
Sözlerin eri, cesaret timsalleri idiler. İnançları sadece kendilerine değil tüm inançlara saygı ve sevgi atfeden yargısı ile karakterleri şekillenmiş, adalet ile bürünmüş insanlardı onlar. Ülkenin en zor yıllarında dahi inançlarını yitirmeden, kopmadan, en azında bu yıllar ile karşılaştırıldığında harikulade bir yaşam, bir duruş söz konusuydu.
Kimden mi bahsediyorum? Pelesenk olmuş şu tabirden; “seksen ve öncesinden”.
Aynen öyle, seksen ve öncesinden bahsediyorum. Tahakkümlerin aşırının zirvesinde olduğu, zulmün değil durmak durağanlaşmadığı o yıllardan bahsediyorum.
Belki de bahsedemiyorumdur. Lütfen beni affediniz…
Çünkü ben yaşamadım, okudum.
Doğru kaynaklardan mı okudun? Diye bir soru sorarsanız, cevabım; “kime göre doğru” demekten kendimi alıkoyamayacağım bir neslin veya asrın üyesiyim.
Neyse ki meselemiz olma sırası ne yazık ki “Nesil” değil.
Ben “seksen öncesi bir fidanın çınar olma yolunda peyderpey nasıl kurudu” kısmından bahsedeceğim.
Daha doğmadan önce çoğu kesimce tanınan, takdir edilen, geldiği yer hakkında neredeyse şüphe duyulmayan, “Onlar olursa, her şey rayına, adalet ve inançla oturur.” Gözüyle, gözleri yollarda kalanlar vardı.
Ta seksenlerden bu yana salmış olduğu köklerin tezahürü iki binli yıllarda toprak üstüne çıkan ve ilk iki dönemini kendilerine gönül vermişlerin toplumsal endişelerine yönelten, hatta bu minvalde devrim niteliğinde faaliyetlerde bulunan, o zamanların koca yürekli Fidanı, artık doğmuş ve iki dönemini devirmişti…
İkinci döneminden sonra;
Onu yetiştirip büyüten akillerin mirasını ve inancının ilkelerini, gerekliliklerini, toplumsal ihtiyaçları göz ardı ederek, beklenilenin çok zıddında icraatlarda bulundu ve hala da bulunmaya devam ediyor. Daha da acı olanı ise kemik yapısı diye nitelendirilenlerin, niteliğinden nerdeyse hiçbir şey kalmadı.
Sadece Müslüman kesimin umudu değildi, onun inancında olmayanlar bile ona inanmış olmanın şaşkınlığını yaşıyorlardı. Müthiş şekilde vermiş oldukları güven ve adalet serzenişleri sayesinde…
Adalet, hak ve hukuk nezdinde, eğitim, ekonomi ve fikirlerin özgürlüğü bakımından herkesçe bir umut ışığı olma yolunda ki gayreti bir zamanlar göz alıcı iken şu an şu dilimde hangi seviyede olduğunu göremiyor oluşu ayrıca enteresan! Hatta acı!
“Kul hakkını gasp eden postmodernitenin referans adlı süslü kavramıyla, hakkından, alacağından ve yapacağı tonca icraat olan onlarca hak sahibinin hakkını yoksaysanız da, elbette ki HAK gözetecektir.”(A.B.Ö)
Zenginin daha çok zenginleştirilip, toplumun geri kalan kısmının ise sürekli olarak sömürüldüğü bir ahval hiçbir inanca ve fikre sığmaz. Sığıyorsa da öyle bir inanç, inançlar listesinde yer almaz.
O inanca ve duruşa sahip olduklarını iddia edenler değil hak yemek, yemek peşinde olanlara referans olmuş iseler; tartılacak, biçilip konuşulacak çok şey var demektir.
Kemik yapının dağılmış olması iç bir savaşın sonucu ise de, halkı enterese eden kısmı kısmen bu olsa da, bundan daha çok Çınar’a sonradan iliştirmiş olduğunuz kuru ve çelimsiz dallarınızdır. Ve tabi yapmış oldukları negatif faaliyetlerdir. Bu faaliyetler ahaliyi yıprattığı gibi koca çınarı kurutmak ile kalmayıp yaptıkları faaliyetler çınarı kökünden sökecek güçte.
Doksan öncesi fikir ve din özgürlüğü yoktu ise de, inançlar, ibadetler, fikirler ve fikir sahipleri onca zorluğa rağmen bundan daha huzurlu ve daha bir huşulu idiler. Bugünün bir kesimi için ferah olduğu görünse de inanın yıllar öncesinin esintisi bile yok.
Bunların sebeplerini yazmayacağım. Ama kısaca şunu ifade edebiliriz;
İnanç ve fikirleri temsil ediyor gibi görünüp, o inanca ve fikre tamamen zıt bir şekilde icraatlarda bulunanlar ya da inanca ve fikre aitmiş gibi davrananlar. Kader sizleri asla görünmez kılmayacaktır…!
Araştırmacı yazarlar, âlim diye nitelendirilenler ya da siyasi lider veya yöneticiler.( Bu ünvanlara sahip olup hakkıyla hakkı savunanlardan özür diler ve onları tenzih ederim.)
Daha birçok dalı ele alabiliriz.
Koca ÇINAR; en başında mefkûre edindiğin onca yargıyı, yaprakları ile nefislerinin cereyan eden toz bulutları arasında yitirdi.
Bu millet makama, mevki ye veya paraya tercih edilemez.
Umulur ki umulan tekrar yeşersin.
Sağlıkla, umutla ve de huzurla kalın…