Kim Sorumlu Örtmenim?

Mehmet Aluç

Eğitimdeki değişim ve gelişmelerin standart sapma etrafında kendine yer bulduğu bir dönemim zirvesini salgın döneminde yaşıyoruz. Öğrenci/öğretmen iletişiminde yegâne soru(mlu)nun kim olduğu konusunda herkesin söyleyecek bir sözü elbette vardır. Fakat yaşanan tarihi olayları ve güncel gerçekleri karşılaştırıldığımız zaman, vahim sorunlarla ve sonuçlarla karşı karşıya gelmek kaçınılmaz bir gerçektir. Kim sorumlu sorusuna ironileştirip şu şekilde bir sıralama getirmek mümkün müdür? Sorumlunun kim olduğuna veya olmadığına siz karar vereceksiniz!

1. Geçici İş-Kur Elemanı: Aylık aldığı maaş ve çalıştığı gün sayısını, askerde imiş gibi sayan, elinden geldiği kadarı ile okul ile ilgili (resmi işlemler hariç) her şeye koşuşturup duran kişidir. Sabah okula gelince çayı demler ve güzel bir kahvaltı yaparlar. Okul müdürü veya müdür yardımcılarının gelmesi ile ara ara çalışma gayretine girerek, kendilerine göre zaman çizelgesini doldurmaya çalışırlar. Öğrencilerin notlarından sorumlu, başarılarının yükselmesi ve özellikle de yapılan aktivitelerin sağlıklı yürümesinden sorumlu bakan gibi bir algı içerisinde asla ol(a)mazlar. Ama herkes bütün başarısızlıkların temel müsebbibinin faturasını bu kişilere kesmekte hiç tereddüt etmez zannımca.

2. Güvenlikçi: Alır bir sandalye eline, giriş kapısının önünde oturup gelen gidenin yorumunu, kıyaslamasını, öğretmenlerin araba modellerini, aylık aldıkları maaşı analiz ederek, kendilerine bir gün kadro geleceğinin hayalini kurarlar. Bu analizler, bir akademik unvan verilecek imiş gibi yapılır ve öğrencilerin hiçbir sorunu bunları alakadar etmez. Alakadar eden tek şey, öğrencilerin okul içerisinde olay çıkarmamalarıdır. Okul dışında bütün öğrenciler, bağımsızlığını ilan etmede özgürdür bunların nezdinde.

3. Kadrolu Müstahdem: İş-Kur elemanlarına talimat verebilecek tek ve yegâne güç olarak kendilerini görürler. Köyün ağası edasında, kırsal yerlerde şalvar giyip, tespihini sallayarak, yirmi yedi köy sahibi misali okulun içini turlar dururlar. Bir de bunların okula gelmesi için hiç bir neden yoktur. Yani İsteğe bağlıdır. Kendin pişir kendin ye misali!

4. Mutemet: Ayda iki defa hesaplama ile uğraştıkları için, kendilerini dünyaca ünlü matematik dehası görünümünde zannedip, maliye bakanının bir numaralı adamı ve merkez bankası başkanı gibi bir duygu durum içerisinde hissederler. Okulun bütün işlerini ve yükünü kendileri taşıdığını sürekli iddia edip, milli eğitim müdürlüğüne git-gel yapa yapa, oradaki çalışanlarla ve hassaten çaycılarla gayet hoş bir muhabbet içerisinde olurlar hep. Bazen sıkıldıklarında, milli eğitim müdürlüğüne gitmek için bahane aramazlar. Çıkıp giderler. Soran olursa da, milli eğitime gittim derler. Okul ve öğrenci eğitimi bunların derdi olur mu ki?

5. Kantinci: Okulda gün içerisinde kaç tost, simit satıldı, öğretmenler kaç çay içti, kim şekersiz çay içer, kim demli çay içer; hangi hoca cimrilikten hiç çay içmez, karışık tost yiyen ile sürekli kahve içenlerin hepsinin çetelesini ve analizini saniye saniye rapor ederek, beyin dünyalarına işlerler. Okuldaki hiçbir aktivite, başarı(sızlık), sağlıklı beslenme gibi şeyler umurunda olmaz bunların! Ancak şunlar istisna: Yerli malı, kermes ve öğrencilerin evden getirdikleri her türlü yiyecek ve içeceğin okul sınırları içerisinde tüketilmesini asla tasvip etmezler ve uygun görmezler. Çünkü bu tür yiyecek konulu etkinliklerin yapıldığı günlerde işler kesattır. Ama kantinci sorumludur bütün başarısızlıktan değil mi?

6. Servis Şoförü: Bütün dertleri köyün veya sorumlu olduğu köylerin bütün öğrencilerini başka tanıdık bir servis şoförüne-araba(cı)ya verip ve minibüse sıkıştırıp okula göndermektir. Bazen yaptığı işlerin farkında olmadan, taşıdıkları öğrenci dışındaki yolculara ilave olarak öğrenci servisine koyun, keçi, tavuk gibi satılması gereken dört ayaklı canlıları da öğrencilerle beraber okulun kapısına kadar getirirler. Öğrenciler inince dört ayaklı canlılar hayvan pazarının yolunu gözlerler.

7. Öğrencinin Velisi: Kendi yemez çocuğuna yedirir, kendi içmez çocuğuna içirir, kendi giymez çocuğuna giydirir deyimlerini sıkça tekrarlayan kesimin önden gidenleri olarak tarihe adlarını altın harflerle yazanlardır. Çocuğu ile ilgilenmeyi sadece eline üç beş kuruş verip, okula göndermekle sınırlandıranlar olduğu gibi, çocuğuna bir arkadaş gibi davranıp eğitim öğretiminde ona sınırsız maddi ve manevi desteği verenler de elbette vardır. Fakat kahir ekseriyet, çocuğunun gittiği okulu bile bilmeyip ve öğretmenlerini tanımayıp, sene sonunda çocuğunu eleştirip döven, sövenlerdir. Umarız ve ümit ederiz ki, bilinçli veliler ile bütün çocuklar, çok iyi başarılar elde etme noktasında zirveyi yakalarlar.

8. Sınıf Öğretmeni: Aylık hazırladığı raporlardan bıkmış, yaptığı yazılıları okumaktan bitap düşmüş, nöbetçi olduğu gün girdiği bütün sınıflardan hıncını almış bir ruh halini taşırlar genellikle. Bazen idealist yönü tavan yapanlar ve işin ehemmiyetinin idrakine varanlar olduğu gibi, öğretmenliği sadece bir para kazanma aracı, yaz tatilinin gelmesini bekleyen yolcu olarak görenler de yok değildir. Öğrencilerini sevenlerin çokluğunun yanında, öğrenciye ışık olmadan sadece bir tüccar edasında dersini anlatıp gidenler de ne yazık ki az değildir. Fakat en güzel öğretmenlik; öğrencilerini sevmek ve bir gün okula gitmeyince öğrencilerini meraklandıran öğretmen olsa gerek. Yaşayan bilir, tadını alan yaşar.

9. Müdür Yardımcısı: Gelen evrakların, sürekli takdikname kayıp belgesi için gelen veli veya öğrencilerin verdiği iş yoğunluğundan dolayı şikâyetini, girmesi gereken derslere girmeyerek telafi ederler. Öğrencilerin en çok nefret ettiği kesim bunlar olduğu halde, idarecilerin girdiği dersleri en çok sevenler yine öğrencilerdir. Çünkü müdür yardımcılarının çoğunun dersleri boş geçer ve öğrenciler, bundan dehşet derecede mutluluk duyarlar. Ders programını yaptıkları için, bütün öğretmenler bu kimselere karşı bir mahcubiyet ve beklenti içerisindedirler.

10. Okul Müdürü: Okulun patronu olarak sadece kendilerini görenlerdir. İstediği zaman gelir, istediği zaman giderler. Bazen okula erken gelerek kapının önünde asker içtiması edasında, bir düzen kurmaya gayret ederler. Öğrencilere bakışları sürekli sert, öğretmenlere tavırları sürekli korkutucudur. Zil çaldıktan sonra mazeretli veya mazeretsiz bir öğretmenin iki dakika geç derse girdiğini görürlerse, o öğretmenin gece rüyasına karabasan olarak girerler. Bu ruh halinden dolayı gariban öğretmen, bir hafta kendine gelemez. “Her şeyi yapın!” der ama hiçbir şeye destek vermeyenlerin başını çekerler. Asla olmazları da yoktur.

Genelini tenzih ederek, yapılan bu açıklamalar olması gerekenden hareketle yazılmamış, aksine dünya genelinde eğitim ve öğretimin yapıldığı bazı yerlerde gözlemlenen değerlendirmelerden ibarettir.

Bütün bunlardan sonra bunca eğitimsiz ve başarısız bir neslin yetişmesinden kim sorumlu derseniz, derim ki karar sizindir!