İnsanoğlu, dünyaya geliş yolculuğundan itibaren çeşitli evreler geçirerek değişmektedir. Bu değişimler hem fiziksel, hem ruhsal ve hem de düşünseldir. Bu bazen bir arayış ve bazen yeni tercihlerde bulunmaktır. Bazen yeni bir zihin inşa etmek ve bazen hayal ve arzularını geleceğe taşıma isteğidir. Bazen yeni paradigmalar, yeni bir söz, yeni bir eylem, yeni bir misyon, yeni bir vizyon ve bazende yeni bir felsefe ortaya koymaktır. Bu nedenle kendimizi yenilemek klişeleşmiş ezberlerden, tekrarlardan, yeniliğe açık limanlara sığınmak; köhneleşmiş, durağanlaşmış fikir ve eylemlerden rahat edebileceği, kendini güvende hissedebileceği bir mekana kaçış ve döngüsel kısır hayattan devinimsel hayata bazen bir muhacir olarak hicrettir. İnsanoğlunun yaşam serüveni sürekli hakikatın, hareketin, dinamizmin ve yeni bir ideanın peşinde olmuştur. Çoğu zaman, zamanın ve mekanın getirdiği bunalımlardan kurtulmak, bulunduğu konumdan, tükenişten, çaresizlkten, onurlu ve saygınlığını kaybettiği tüm parangalardan kurtulmak için kendini yenilemek, yeniden düşünmek, yeni bir söylem geliştirmek ve yeni arayışa girmek kurtuluş yolu olarak görülür.
Kendimizi yenilemek, yeni argümanlar, yeni araçlar bulmak, denemek ve kullanmak; işlevselliğini yitirmiş, anlamından koparılmış, tatsız, tuzsuz söylemlerden kurtulmak; mutluluk ve heyecan veren yeni bir yaşama adım atmak ve ruhunu yeniden dirilterek sözünü güçlü kılmaktır. Bunun için toplumsal sorunlarda aşinalığı aşmak; kuralsız, ilkesiz, ölçüsüz ve ahlaksız duruş ve gidişata dur demek gerekmez mi ? Bunu değiştirecek planlamayı yapmak; gayret etmek ve sorgulamalar yapmak; savrulmanın önüne geçmek, atalet ve kadercilikten kaçmak gerekmez m? Yarattığımız kaderi değiştirmek elimizde değil midir ? "Her kaderi ancak o kaderi yaratan değiştirebilir" yapıp ettiklerimizin sorumlusu bizler değil miyiz? Bunu değiştirmek elimizde değil midir ? Yüce Yaratıcı: "Her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık" (İsra:13). Mazeretlere sığınarak başkalarını suçlayarak kendimizi temize çıkarmak acizlik değil midir ? Halk tabiri ile "kadere teslim olmak" ölüm beklemekle eş değer değil midir? Bizi ayağa kaldırmayan, bizi yeni bir yürüyüşe ve yolculuğa çıkarmayan eski alışkınlıklarımız değil midir? Bu mantaliteyi doğuran kelime ve kavramlarımızı, hayat anlayışımızı yeniden yorumlamak ve içini yeniden doldurmak gerekmez mi ? Tüm bu soru ve sorunların kaynağı biz değil miyiz ? O halde kendi üzerimize düşeni yapmak, yeni zihinlerimizi inşa etmek; zamana ve mekana uygun, fikir, düşünce, söz ve eylem üretmek irademizle olacaktır.
Velhasıl gelecek ideamız ve kaygımız varsa, toplumsal gidişattan, yozlaşmadan rahatsızsak, ters giden birşeylerin var olduğunu kabul ediyorsak; dini ve insani söylem ve eylemlerimizin yeniden anlam ve hayat bulmasını ve değer görülmesini istiyorsak sorumluluktan kaçınmamalıyız. Dünyada savaşlara, sefalete, yoksulluğa, adil olmayan bölüşüme, insana verilen değerin istismar simsarlarına dur demeliyiz. Herkesin birbirini var edebileceği birliğe dönüşmeliyiz. Adil bir toplum, adil bir ümmet ve adil bir dünyaya yeniden merhaba demeliyiz. İnsanın tükenişini dirilişe, onursuzlaştırılan hayatlarını saygın ve onure edilebileceği tüm erişimlere açmalıyız. Bunun için Hz.İbrahim'in çöl, Hz.Musa'nın denizi yaran mucize yürüyüşünü ve Hz.Peygamberin isra ve miraç yürüyüşünü gerçekleştirmek ve zihnimizdeki tüm barikatları kaldırmak mecburiyetindeyiz.