İsmail Haniye'ye Allah'tan rahmet diliyorum.
Siyonist katilleri lanetliyorum.
Filistin’in bugünleri yaşaması, Müslümanların siyasi birlikten, ileri teknolojiden yoksun, belki en önemlisi ne kadar güçsüz bir inanca sahip olduğunu göstermektedir. Siyonistlerin silahsız, açlıkla mücadele eden Filistinlileri her türlü silahla katletmelerinin kolay olduğunu görüyoruz. Bir siyasi liderin başka bir İslam ülkesinde katledilmesinin kolay olmaması gerekir. O İslam ülkesinin her kademedeki güvenlik güçlerine rağmen bir suikast gerçekleştirmiştir. Bu suikastın Lübnan, Suriye, Irak ya da herhangi bir Arap ülkesinde gerçekleştirmesinin de çok örnekleri vardır. Ama İran’da İsmail Haniye nasıl katledildi?
Haniye'nin Tahran'da katledilmesi, bazı gerçekleri bir kez daha gösterdi:
1-İsrail, saldırıyı varlık aracı olarak kullanıyor. Saldırıp sindirmek, temel stratejidir Siyonistler için.
2-Mossad, yani istihbarat faaliyeti ve bu faaliyetlerin bir parçası olarak suikastlar İsrail'in askeri ve politik mücadelesinin en önemli silahıdır ve en fazla geliştirmeye maddi kaynak verdiği alandır.
3-İran, hiçbir Sünni İslam ülkesiyle samimi dostane ilişki kurma istidadı göstermemiştir şimdiye kadar. Bu sebeple, hiçbir Sünni İslam ülkesinin güvenini kazanmamıştır. İsmail Haniye'nin İran'ın başkenti Tahran'da şehit edilmesi de İran'ın bu durumunu pekiştirecektir.
İran, İsrail’in kendi başkentlerinde bir suikast girişimine, hem de siyasi bir lideri katletmesine ciddi bir karşılık vermezse, İran'a yönelik kuşkular artacaktır. Bu kuşkular, İran-İsrail ve ABD danışıklı dövüşü olarak Sünni İslam ülkelerinde belleklere yerleşecektir.
4-İran, İsrail'i gerçekten bir düşman olarak görüyor ve bunun için imkanlarını kullanıyorsa, bu durumda İsrail, daha önce de yaptığı gibi, başkent Tahran'da dahi istediğinde suikast düzenleyecek kadar istihbarat ağına sahiptir demek.
5-İsmail Haniye'nin şehit edilmesi, İslam dünyasında hiçbir hareketlenmeye sebep olmayacaktır. İsrail makamları da böyle düşündüğü için bu suikastlara gözü kara onay veriyor.
6-İsmail Haniye'nin ortadan kaldırılması, Filistin direnişinde bir zafiyet oluşturmayacaktır. Belki Hamas, daha önce başvurmadığı bazı stratejileri devreye sokabilir. Ancak, yine de İslam’ın onay vermediği savaş hukukunun dışına çıkacağını sanmıyorum.
7-Filistinliler için İsrail'e karşı koymanın yolu, topyekûn savaştır diyenler çoktur. Bunun Kur'an'da karşılığı vardır. Ancak Filistinlilerin bu stratejiyi kullanmalarının önünde silah gücünün yetersizliği vardır. İntifada-lar ile zaten bunu denediler. Bir farklı gelişme olarak, Filistin gruplarının ve destek veren farklı ülkelerden mücahitlerin örgütlenmelerinin bir sonucu olarak İsrail'in farklı ülkelerdeki unsurlarına yönelik saldırılar yapılabilir. Bu saldırıların daha fazla İsrail'i uluslararası arenada destek sağlamayacağını kimse söyleyemez. Buna rağmen, yani İsrail'i haklı, İsrail'i destekleyenlerin gözünde Filistinlileri terörist görme algısını güçlendirse dahi bu saldırılar olur ve devam ederse, çatışmaların sonunun nereye varacağını kimse kestiremez.
8-İsrail birçok anlamda ABD gücü ve menfaatinin Ortadoğu'da teminatı demek olduğu için, İslam ülkeleri ne kadar İsrail'e tepkili olurlarsa olsunlar, bunun için siyasi ve ekonomik ilişkileri askıya almayı da göze alabilirler, ama böyle bir duruşun başka birçok ülkede ABD ile çatışmak olacağını ve bu sebeple sorunlar yaşayacağını bilirler. İslam ülkeleri, birçok alanda ve ülkede ikili ilişkilerinde sorun yaşamayı göze almazlarsa İsrail ve destekçisi ABD istediği yerde suikast ve müdahaleler yapmaya devam edecektir.
9-İslam ülkelerinin, ABD hegemonyasına ve özelde İsrail'le çatışan bir tutum ilan edememelerinin sebebi, İslam ülkelerindeki ABD ve İsrail nüfuzudur. Bu nüfuz; aydın, politikacı, ekonomist ve bürokratik kadrolardaki beslenen kişiler ile taşeron istihbarat ağıdır.
10-İslam ülkeleri, kendi onur ve gayretleri ile bir toplumsal huzur ve güvenliklerini sağlamak istiyorlarsa, önce bu nüfuzu ortadan kaldırmalı, bu nüfuzu işleten olayları iyi çözümlemeleri gerekir. Ayrıca, her İslam ülkesinin ileri istihbarat teşkilatlanmasını ve teknolojik kabiliyetlerini çok geliştirmesi gerekir.
Her önemli kayıp ve olay, ülkeleri bazı yeni kararlar almaya, yeni hamleler yapmaya, daha ileri ve köklü değişimlere yönelik kararlar almaya zorlamıyorsa, benzerlerinin tekrarlanması her zaman mümkündür. Şok edici olaylar kolaylıkla ve sık tekrarlandığı zaman da hükümetler çaresiz, halk sinmiş ve korkak bir kültürü içselleştirir. İnsanlar kendi kişisel geleceğini düşünür ve siyasi liderlerin arkasında durmaz. Sonuç: İslam ülkelerinin liderlerinin Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi, Ömer el-Beşir gibi ortadan kaldırılması olacak. Burada bu liderlerin yönetimleri tartışılabilir. Ancak, dış güçlerin bu liderlerin ülkelerine müdahale edebilmenin bir yolu bu liderlerin halkıyla olan sorunu ise; bir yolu da bu ülkelerin kendi istihbarat teşkilat ve teknolojilerinin yetersiz olmasıydı.