İnsan hayata ve hayata dair olana - kendi ferasetince - penceresinden bakmaya meyillidir ve genellikle de kendi penceresinden bakar. Yaşanan olağan ve olağandışı dediğimiz hayatın seri akışa kendimizi öyle kaptırmışız ki, önümüzde, arkamızda cereyan eden olayların çoğu zaman farkına bile varamıyoruz. Çünkü doğrunun adresi her zaman tek oluyor ve kilitleniyoruz bu dar dünyaya!
Hayat koşuşturmacasının peşinde geçen ömür, kimi için sadece para kazanmak, zengin olmak, çocuklarına rahat edecekleri bir gelecek bırakmak için çalışmak olarak değerlendirirken; kimisi için de boşvermişlik bir hayat biçimi olarak geçmektedir. Hayatın elde edilmemiş ve keşfedilmeyi bekleyen milyarlarca güzelliği olduğunu, bize düşenin etrafımıza sadece bakmak değil, baktığımızı görmek mantığıyla hareket etmek gerektiğini pek çoğumuz bilmiyoruz.
Keşfedilmemiş bir hazine vardır insanın içinde. Ve aslında farkında olmadan bu hazineyi arar dururuz. Kimse bilemez nerede olduğunu. Herkes bir ömür boyu arar da bin ömür de geçse bulamaz. Sonunda böyle bir yer olmadığına karar verilerek vazgeçilir aramaktan. Bakmayı değil de bakarken görebilmeyi öğrenmeli insan…
Gencin biri "hayatın amacı"nı arıyormuş, çalmadığı kapı, gitmediği yer kalmamış. Derken günün birinde bir iz bulmuş; demişler ki falan-filan yerde senin istediğini sana verecek bir adam tanıyoruz. Genç, söylenen yere gitmiş ve “hayatın amacı ve anlamı, mutluluk” nedir diye sormuş. Gence biraz beklemesini söylemişler. Biraz zaman geçtikten sonra gence cevabı verecek olan bilge kişi gelmiş. Genç, isteğini tekrarlamış, selamlaşmadan sonra. Zat-ı muhterem gülümseyerek, gence etrafına bakmasını ve ne gördüğünü sormuş. Genç, -daha önce hiç görmediğim büyük bir saray demiş. Bilge, -Evet burada yaşıyorum diye cevap vermiş gence. Ve gencin eline bir kaşık yağ vererek demiş ki; sarayı gez, sonra ne gördüğünü gel anlat bana demiş.
Adam saatlerce sarayı gezdikten sonra gelip tek tek anlatmaya başlatmış, işte falan filan yerde şu vardı, bu vardı, harika resimler, halılar, hizmetler vardı ve sayamayacağım bir sürü güzellik sıralamış. Çok güzel diye cevap vermiş zat. Peki demiş, sana verdiğim bir kaşık yağ nerede? Genç biraz mahcup bir şekilde; -hatırlamıyorum nerede düşürdüğümü bile demiş, Zat, gencin eline gene bir kaşık yağ vermiş ve bu sefer bu tarafı gez demiş, ama bu kez de yağı dökme demiş. Genç, yağa pür dikkat ederek başlamış gezmeye, derken bitmiş ve gelmiş. Sevinçli bir şekilde demiş ki efendim bakın yağı dökmedim. Zat gülümseyerek, peki neler gördün diye anlat demiş. Adam “hiçbir şey” diye cevaplamış. Çünkü amacım yağı dökmemekti demiş. Bilge kişi demiş ki “işte hayatın amacı bu; elindeki yağı dökmeden hayatı okuyabilmek”