Hamburg'da bir adamın peşinde Alman istihbaratının bir birimi. Bir Müslümanın peşinde. Güya ki annesi Çeçen, babası Rus imiş. Sonradan öğreniyoruz ki pis Rus, Çeçen anneye tecavüz etmiş. Adı İsa olan bu Müslüman, hem Rusya'da hem Türkiye'de işkence görmüş. Rusya'da mücahidlerle beraber cihad ettiği için işkence gören İsa'nın Türkiye'de neden işkenceye tâbi tutulduğunu öğrenemiyoruz. Sokaklarda aç biilaç gezinen İsa, tesettürlü bir Türk kadına derdini anlatınca Müslüman dul kadın onu alıp evinde misafir ediyor.
Hangi bankanın parası kara değil ki?
Kadının oğlu Melik eve gelince İsa'yı dinliyor ve kardeşçesine bir duyguyla yardım etmeye karar veriyor. İsa'yı bir Alman avukatla görüştürüyor. Meğerse İsa'ya, nefretle red ettiği babasından büyük bir miras kalmış ve bu miras da Hamburg'daki bir bankadaymış. Avukat kadın aracılık ediyor ve bankayla bağlantı kurup kara para aklayan bankacıyı, bu parayı İsa'ya vermeye ikna ediyor. Sanki kara para aklamayan bir banka varmış, sanki kara olmayan para varmış gibi bu Kapitalist piyasada?!
Amerikan tekebbürü
Türkçe'ye İnsan Avı şeklinde çevrilen film sağlam bir kurguyla akmaya devam ediyor. Biz filmi anlatmaya devam etmeyelim de dikkatimizi çeken bazı "gavur" siyasetlerine ve ideolojilerine işaret edelim. Film İngiliz, Alman, Amerikan ortak yapımı. Yani bir Holiwud yapımı. Zaten film boyunca Amerikan tekebbürüne şahit olmaya devam ediyoruz. Üstelik filmde Amerika'yı temsil eden bir tek CIA ajanı kadın olduğu hâlde...
"Mücahid, jihadist, terörist"
Filmin başka bazı söylediklerine de değinmek gerek: Cihad etmek kötüdür, teröristliktir. Demokrasiye inanan Müslümanlar iyidir. Sonradan büyük oyunun kendisi için kurulduğunu anladığımız Dr. Faysal Abdullah, demokrasiye Batılılar kadar inanmasa da demokratik düzenle çatışmadığı sürece iyidir. Bugünlerde Türkiye'deki bazı gazetecilerin de kullandığı "cihadist" kelimesi epey İngilizce bir telaffuzla dile getiriliyor. Mücahid diyemeyip yandan yandan ve haince bir şekilde bir projeye dahil olmaktır, jihadist demek.
Batılı devletlerin çalışma biçimi nasıldır?
Müslümanı kendi safına çekip sistemine dahil edebiliyorsan ne âlâ. Entegrasyon dedikleri bu olsa gerek. Gözlerimizin içine baka baka bunu söylüyorlar. Yani biz üstünüz, biz doğruyuz, biz iyiyiz. Bizim planlarımız çok. A olmazsa B. O olmazsa X. Güvercinimiz (hümanistçe yumuşaklık) de var bizim, şahinimiz de. Ya hilemize kanıp yaşam biçimimizin üstünlüğünü kabul edersiniz yahut da biz sizi yakalayıp zorla yumuşatırız. Biz her yerdeyiz. Daima sizi gözetliyoruz. Gerekirse en yakınınızdaki adamlarınızı ikna edip onları, gözümüz ve kulağımız yaparız. Dünyayı güvenli bir hâle getirmek için uğraşıyoruz. Yani kimseden çekinmeden istediğimiz haltı işleyecek hâle...
Batı'ya asla güvenme!
Çok uzun yıllardır farkında olduğum şey bir daha doğrulanıyor bu filmde. Hümanizm bir tuzaktır ve kaybetmeye mahkumdur. Hümanistçe yaklaşım, özellikle devlet denilen kurum söz konusu olduğunda sadece bir yanıltmaca ve perdedir. "Diplomatik nezaket" bunun ifade biçimlerinden biridir ve en azından cebbar devlet kadar acımasızdır. Hadi başka türlü söyleyelim: Kafirin cebbar ve zorba devleti, yumruğunu Müslüman'ın kafasına vurmaktan zevk almaktadır. 11 Eylül, bunun planlanmış bahanesidir.
"Gavura asla güvenmemek gerektiğini" de anlatıyor bu film. Dünya sistemi denilen şebeke, her tür numarayı çeviriyor üstünlük ve hâkimiyetini sürdürebilmek için. Uyanık olmalıyız. Onların kurumlarına, kavramlarına, barışseverliğine, insanlığına, demokrasisi'ne kapılmamalıyız. Yoksa Batılılar, bizi avlamaya ve kendilerine yem etmeye devam edecekler. Her daim "Allah-u ekber" deyip tövbe etmeliyiz.
Mustafa Nezihi
Kaynak: DünyaBizim