Olunan günün bir önceki günü…
Hafızalarımız taarruza geçti, dün ile bugün arasından yoğun bir cebelleşme var.
Kıymetini bildiklerimiz bilmediklerimizin kaçta kaçı…
Bu sefer bir mucize olmadı, az olan taraf çoğu mağlup edemedi…
Milattan önce ve sonrasını andıran kısa vadeli bir sürecin, vicdan terazisinde ki inip kalkmalarını şahsen izliyor, hissediyoruz.
Nedense Covid-19, Milat rolünde.
Daha yokken, yani malum virüs dünyayı sarmamış iken
Elbette bir genellemeden bahsediyorum, belki kurunun yanın da yaş olanı da yakıyorumdur ama görünen resim bu;
Yoksunduk!
Sevmekten, içtenlik, incelik ve duyarlılıktan, dost, aile ve akraba bağından…
Ufacık ihtiraslarımız, kin veya nefretimize sebep olmuş tüyden emarelerin esiri olmuştuk.
Büyüklerden kaçardık, ellerini öpüp sarılmaktan üşenir ya da istemezdik… Muhabbetleri sıkıcı gelirdi.
Akrabaya, dosta veya ahbaba misafir olmak ya da misafir etmekten hatta bir cafede veya çay ocağında çayın deminde muhabbete girişmekten kaçınırdık…
Değil misafir olmak veya etmek!
İşlerimizin üzerimizde yaratmış olduğu stres veya yoğunluk yüzünden, bazen ikisinin birden oluşturmuş olduğu baskı yüzünden, sosyal hayatımızın olmamasından yakınırdık. Bulduğumuz ilk fırsatta eşimiz ve çocuğumuza ayrılmış olan doğal zamanı metropolün bağrında eritirdik!
Her birimiz farklı bir mekanı, kafa dağıtıyor olduğunu düşündüğümüz bir yerin olduğu yanılgısındaydık.
Evet, yanılgı çünkü bence öyle bir yer yok!
İçimizde doğup büyüyen birçok farkındalık ve iyiliği, eşe dosta veya bir yabancıya yardım etme dürtüsünü hep bastırdık.
Yine birçok gereksiz sebepten ötürü…
Kimimiz üşengeçti, kimimiz egoist duygularıyla yardıma muhatap olan kişinin açıklarına ve belki ıvır zıvır hatalarına takılıyordu ve daha buna benzer bir sürü sebep, iyiliğin ve güzelliğin önünde görünmez kocaman engellerdi.
Peki ya şimdi?
Hadi, cesaretin varsa öpsene büyüklerinin ellerinden, kucaklasana!
Akrabana, dostuna gitsene ya da onları misafir etsene,
Her bulduğun fırsatta ailene ayırman gereken zamanları hangi kafede, çay ocağında heba ettin. Tekrar gitsene!
İşte şimdi istesek de yardım edemeyiz, misafir olamayız, yapılmış bir közde kahvenin telve yoğunluğu ile ilgili saçma sapan bir münazaraya girişemeyiz. Her birimiz birbirimizden uzak olmamız için ruhani bir karantina girmiş bulunmaktayız.
Marketten alınan ambalajlı ürün bile dakikalarca dezenfekte edilirken bırakın birine gitmeyi, mahşer meydanı gibi; Ana evlattan kaçıyor, kardeş kardeşten…
Nemrut'u tarumar eden ufacık bir sinekti…
Bizimki devasa bir ufaklıkta!
Evet, olayın gerçeklik boyutu, bilime, fenne dayanın bir örgü olduğunun farkındayım. Dıygusal davrandığımı düşünebilirsiniz.
E zaten duygusuzluk bizleri bu hale getirmedi mi?
Neyse, yöremin kültürü ve iliklerime kadar işleyen inancımın da dürtüsü ile ilahi bir ayetin cümleleri arasındayız.
Kim, neyi ne kadar anlarsa, o kadar kazanır.
Zamanında kıymetini bilmediğimiz her şeyin ama her şeyin kıymetini anlayıp, tekrar zaman ayırabilme ortamının oluşması temennileri ile…
Sağlıklı yarınlar dilerim.