Deizm ve Sekülerizm Salgını Bizim Millete Yakışmaz

Yazar Orhan Alimoğlu, son yıllarda özellikle gençler arasında deizm ve sekülerizmin yayılmasından endişe duyduğunu dile getirerek bu akımların, vahiy, peygamberlik ve dini otoriteyi reddeden bir anlayışın sonucu olduğunu söyledi.

Deistlerin, özellikle hadislerin güvenilirliğini sorgulayarak insanların İslam’a olan bağlılığını zayıflatmaya çalıştığını ifade eden Dünyabizim.com sitesi yazarlarından Orhan Alimoğlu, hadislerin sahabe, tâbiîn ve İslam âlimleri tarafından büyük bir titizlikle korunup aktarıldığına dikkat çekti.

Bu nedenle hadislerin güvenilirliğini tartışmaya açmanın, İslam’ın temel kaynaklarından birini sarsmaya yönelik bir girişim olduğunu savunan Yazar Alimoğlu, deizm ve sekülerizmin inanç yapımıza ve kültürümüze asla uygun olmadığının altını çiziyor.

Yazar Orhan Alimoğlu’nun Dünyabizim.com sitesindeki köşe yazısı…

Deizm düşüncesi taraftarları, anlaşıldığı üzere vahiy ve peygambere itiraz ediyorlar; hadislerin gerçekliği konusunda tereddüt uyandırmaya çalışıyorlar. Bu konularla ilgili azıcık ilgi, bilgi ve merakı olanlar bilir ki hadisler evvela sahâbe-i kiram, devamında tâbiîn, tebeu’t tâbiîn sonrasında İslam âlimleri tarafından itinâ ve titizlik ile muhâzafa edilmiştir.

Deizm, D. Mehmet Doğan Büyük Türkçe Sözlük’te: dini kabul eden, vahyi ve Peygamberi reddeden yaradancılık olarak kaydediliyor. TDV İslam Ansiklopedisi’nde ise özet olarak; Deizm tanrının varlığını ve âlemin ilk sebebi olduğunu kabul etmekle birlikte akla dayalı bir tabii din anlayışı çerçevesinde nübüvveti şüphe ile karşılayan veya inkâr eden, felsefi ekolün adına deniyor ve birkaç yıldır deizmin Türkiye’de yayıldığı yönünde söylemler gittikçe çoğalıyor. Sadettin Ökten Hoca’mızın tercüme ettiği Batı Uygarlığının Kısa Tarihi adlı eserde, “burada anahtar kelime “seküler” olup manevi dünyanın kutsalları yerine bu maddi dünyaya ait olmak demektir” diye tarif edilmektedir. En mazbut İslam ülkelerinden olan Türkiye’de hissedilen bu değişimin üzerinde durmak icab ediyor. Çünkü manevi eksilme ve bozulma birçok maddi-manevi mazarrata sebep oluyor.

Toplumsal huzurun azalması, aile düzeninin sancılı ve yaralı hale gelmesi, psikolog ihtiyacının çoğalması toplumsal beraberliğin azalması ile psikolojik rahatsızların çoğalması, çocuk sayısının azalarak nüfusumuzun tehlikeli nispette azalması da bir mânevi-kültürel badire ile karşı karşıya olduğumuzu açıkça ilan ediyor. Merhum Mehmet Âkif:

“Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz,

Gelmişiz cihâna insaniyet nedir öğretmişiz”

diyerek 125 yıl önceden dertleniyor. Merhum Rasim Özdenören Ağabey sıkıntılarımızın açmazlarının sebebini “kafa karışıklığı” olarak görüyordu. Bu hususta pek çok mütefekkir de hemfikir. Deizmin ve sekülerizm temelinde de bu akıl karışıklığı bulunmaktadır.

Deizm düşüncesi taraftarları, anlaşıldığı üzere vahiy ve peygambere itiraz ediyorlar; hadislerin gerçekliği konusunda tereddüt uyandırmaya çalışıyorlar. Bu konularla ilgili azıcık ilgi, bilgi ve merakı olanlar bilir ki hadisler evvela sahâbe-i kiram, devamında tâbiîn, tebeu’t tâbiîn sonrasında İslam âlimleri tarafından itinâ ve titizlik ile muhâzafa edilmiştir.

Yakın devrin en muteber alimlerinden merhum Ömer Nasuhi Bilmen Hoca’mızın “Hukuku İslâmiyye ve Islahat-ı Fıkhiyye Kamusu” adlı 8 ciltlik bir eseri var. İlk baskısı İstanbul Üniversitesi yayını olarak, hukuk fakültesi hocalarının gayretiyle 1949 yılında yapılmıştır. O kitabı yeniden gözden geçirirken 1. cilt 136-137 sayfalarında “râvilerde aranan şartlar, vasıflar” bölümü dikkatimizi çekti. Bunu gençler ve haberi olmayanlar için yeniden biraz sadeleştirerek neşredelim dedik. Olur ki, müstefîd ve münşerih (iç ferahlığı) olurlar.

“Râvide aranan şartlar dörttür. Bunlardan biri bulunmayınca rivayeti muteber olmaz. Şöyle ki:

1-Râvide akıl şarttır. Binaenaleyh mecnunların, bunakların, gayri mümeyyiz çocukların rivayetleri muteber değildir.

2-Râvide İslamiyet şarttır. Çünkü gayrimüslimlerin İslam dinine müteallik (alakalı) bir husus hakkında taassubdan (yanlış inancına körü körüne bağlılık) azade bir halde ilgili bulunmaları, müsteb’addir (muhtemel görülmeyen)

3-Râvide adalet şarttır. Yani: ravi, diyanet (dindarlık) ve siyretçe (iç gönül alemi itibariyle) müstakim olup kebair denilen büyük günahlardan kaçınmalıdır. Segayir denilen küçük günahlara musır (ısrarlı) olmamalıdır. Nefsin hissetine (cimrilik) delalet eden adi hallerden de uzak bulunmalıdır.

4- Râvide zabıt şarttır ki bu hakkıyla işitmek, manayı anlamak, lafzı hıfz etmek, hıfz üzerine mürakabede bulunmak ile hasıl olur. Şöyle ki: râvi, rivayet ettiği şeye dair hiçbir şeyi kaçırmayıp onu layıkıyla işitmiş, görmüş olmalıdır.

Kezalik (böylece, hakeza): rivayet ettiği şeyin mânâsını layıkıyla anlamalı ve onu kudreti nisbetinde ezberlemeye çalışmalıdır ve onu başkasına rivayet edeceği zamana kadar güzelce hafızasında tutmuş bulunmalıdır.

Rivayet edilen bir hadis-i şerifin yalnız lügavî (sözlük) manası değil, şeriattaki hükmünü de bilmek, zaptın (hafızada tutmak) kemal mertebesidir.

Bir hadis-i şerifi Resûl’ü Ekrem’den rivayet eden zat, bihakkın (hakkıyla) fakih, yani: her veçhile içtihada (bir şeyi elde edebilmek için olanca gücü harcamak) kâdir ve hadis rivayetiyle maruf (sahih hadis) ise rivayet ettiği hadis, kıyasa muvafık olsun olmasın kabul olunur. Kıyas ile aralarını telif (uzlaştırma) kabil ise telif edilir.” Meselâ: hadisi şerif âmma (umuma), kıyas hassâ (bazı kişiler) delâlet ediyorsa hass, âmmı tahsis ederek her ikisinin de, hükmüne riayet edilmiş olur. Fakat aralarında tearuz (çelişki) bulunup telifi kabil olmazsa böyle haberi vahid (bir sağlam haber) kabilinden olan bir hadis, kıyasa tercih olunur. Hulefai Râşidîn ile Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Ömer, Abdullah ibni Mes'ud, Abdullah ibni Amr ve Zeyd ibni Sabit ve Müaz ibni Cebel ve Ümmülmüminîn Hazreti Aişe bu kabil râvilerdendir (radiyallahü anhüm).

İmam Malik’ten rivayet edildiğine nazaran haberi ahad kabilinden olan bir hadis ile kıyas arasında tearuz vukuunda mutlaka kıyas, takdim olunur.

Haberi ahad kabilinden olan bir hadisin râvisi, rivayetle mâruf olduğu hâlde bihakkın fekahetle muttasıf bulunmadığı takdirde o hadis, kıyasa muvafık ise kabul olunur, muvafık değilse kabul edilmez. Şariin (şeriat kaidesini koyan Allah, Resulü (sav) veya bir müçtehit alim) maksadına iyice infazı nazarda bulunamamış olduğuna zehab hâsıl olur.

Eshabı kiramdan Ebu Hüreyre ile Enes ibni Mâlik (radıyallâhü anhüma) bu kabil râvîlerden sayılmıştır. Vakıâ bunlar da fakih zevattan iseler de her vecihle içtihada muktedir bulunmamışlardır.

Bir hadisi şerifin râvisi, yalnız bir iki hadis rivayetile mâruf olunca bakılır: Eğer bu zatın rivayeti birinci, ikinci veya üçüncü karinde (yakınlık) vaki ve kıyasa muvafık ise bu rivayeti kabul olunur. Velev ki, selef arasında zahir bulunmuş olmasın. Çünkü bu üç karinde sıdk ve adalet galiptir. Fakat bu tarihten sonra vuku bulacak böyle bir rivayet kabul olunmaz.

Böyle yalnız iki hadis rivayet ile tanınmış olan zata «meçhulürrivaye» denir. Bu hususta seleften murad, İmamı Azam zamanından İmam Muhammed İbnil Hasenin zamanına kadar olan zatlardır”.

Görüldüğü üzere Sahâbe-i Kiram hazerâtı Resûlullah Efendimizi anlamaya ve anlatmaya azami dikkat etmişler. Onların yazıya geçirilmesinde de fevkalâde itinalı davranmışlardır. Bu sayede vahiy ve Resûlullah Efendimizin hayatı ve mesajı ilavesiz ve noksansız kayda geçmiştir. Bu titizlikte çalışmanın benzeri az görülmüştür. Bu sebeple anlıyoruz ki sünnette hadislerde hiçbir tereddüde mahal yoktur. O zaman acaba bu itirazlar ve biganeliğin sebebi ne olabilir? Birinci sebep bilgisizlik ikinci sebep nefse ve “iblis kurtdüşürene” tabi olmanın hoş ve kolay gelmesidir. Fakat azıcık tefekkür ve dikkatle “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” dizelerinde olduğu gibi çıkmaz sokakta olduğumuz anlaşılmaktadır. “Zararın neresinden dönülürse kar orada hazırdır” denilmiştir. Çare günümüze kadar gayet aydınlık şekilde ulaşmış Resûlullah ’ın şahrahına (ana caddesini) takip etmektir.

Başta Resûlullah Efendimizin, sahabe-i kiramın, bu yolu bugüne getirenlerin ruhları şad, himmetleri hâzır olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kültür-Sanat Haberleri

Bedirhan Turapoğlu’ndan “Mehlikam”: Bekleyişin ve Duyguların Şiirsel Yolculuğu
Yazdığı Kitabın Tüm Geliri Gazze’ye Gönderilecek
Hikmet Kızıl’ın 9. Kitabı "Çerağ" Görücüye Çıktı
Yazar Hamza Çelenk’in ‘Kırmızı Kar’ Kitabı Raflardaki Yerini Aldı