Darbeye Karşı Darbe

Abdullah Yekta

On beş Temmuz 2016 yılı gecesinde girişilen melun darbe girişimi üzerinden tam beş sene geçti.

Bu süre içinde 15 Temmuz’a dair henüz bir felsefe, bir ideoloji oluşturulmuş değildir. Türkiye’nin atlattığı önemli badirelerden biri olan bu melun ihtilal teşebbüsü yeterince anlatılamadı. Toplum henüz bu darbe girişimini tam olarak anlayabilmiş değil. Ülke güvenliği söz konusu olduğunda siyasi çıkarların bir tarafa bırakılarak yek vücut bir şekilde birlik olması gerekir.

Darbe teşebbüsü üzerinden daha bir ay geçmeden, darbeye maruz kalan iktidarın yanında yer alması gereken ana muhalefet partisi, bu darbenin, iktidarın bir senaryosu olduğunu iddia etti. Muhalefetin bu yaptığı, darbecileri daha da cesaretlendirdi ve aynı zamanda ülke güvenliğini tehlikeye attı. Dışarıdan bu darbeye destek veren ülkelerle aynı dili kullandılar. Darbecileri kınayacakları yerde kirli siyasi emelleri uğruna darbeye maruz kalan iktidarı suçladılar. Darbelerden çok çekmiş olan bir ülkede siyasi partilerden kimisinin darbecileri haklı gösterecek söylemlerde bulunması son derece üzücü bir şeydir.

İktidarın cumhuriyet tarihinde, görülmemiş darbeye karşı darbe direnişini iyice anlamlandıramadığı, bu darbeye manevi bir kisve giydiremediğini görmekteyiz. Burada sadece iktidarın yetersiz kaldığını söylemek yanlış olur; çünkü Türkiye’deki aydın ve entelektüeller de bu konuda yetersiz kaldılar. Darbeye maruz kalan sadece iktidar partisi değildi, bütün Türkiye bu darbeye maruz kalmıştı.

Fetö’yü doğuran sebepler üzerinde hiç durulmadı. Fetö’yü doğuran sebeplerin başında Türk-İslam sünniliğinin Mehdilik anlayışı gelmektedir. Bu anlayış sadece Fethullah Gülen cemaatinde olan bir anlayış değildir. Bu anlayış birçok cemaatin en önemli inançlarından biri haline gelmiştir. Diyanetin, yeri gelmişken fırsatı iyi değerlendirip bu bozuk anlayışın İslam’da olmadığını izah etmesi gerekirdi. Maalesef darbe teşebbüsü üzerinden beş sene geçti fakat diyanet henüz kendisine düşeni yapamadı.

Maalesef diyanetin burada yetersiz kaldığını görmekteyiz. Fetö örgütünün dini nasıl istismar ettiği konusu maalesef henüz teferruatıyla ortaya konulmuş değildir. Daha doğrusu Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuyu deşmeye gücü yoktur. Çünkü, bugün Türkiye’deki cemaat ve tarikatların büyük çoğunluğunun dayandığı temel anlayış ve inançlardan biri de mehdiliktir. Kendi tabiilerine mehdi veya kutsal bir şahsiyet olduğunu söyleyen sadece Fetullah Gülen değildir.

Türkiye’deki tarikatların hepsinde mehdilik inancı vardır. Her tarikat veya cemaat bir şekilde kendi lider ve şeyhlerinin kurtarıcı mehdi olduğunu söyler. Bunu bazen açıktan söylemeyebilirler fakat müritlerine bu konuyu bir şekilde işar ederler. “Ben sizin için, sizin adınıza Allah’la konuşuyorum.”, “Ben, Peygamberin, sizin aranızda dolaştığını görüyorum.” gibi hezeyanları sadece Fetullah Gülen söylemiyor veya görmüyor. Değişik ve farklı söylemlerle aynı anlama gelebilecek sözleri sarf eden başka tarikat ve cemaat liderleri de vardır. Meselâ, bundan üç sene önce ölen ve kendi müritlerine “Ben Allah’tan vahiy alıyorum.” deyip de kendisine peygamberlik payesini çıkartan zatın müritleri nasıl düşünüyorlar? Bu adamın fikirleri ölümüyle beraber yok olup gitmediğine göre halen kendisini peygamber olarak gören, müritlerine vahiy aldığını iddia eden hasta ruhlu şahsiyetler yok mudur?

 İslamî reflekslere sahip olan Ak Parti iktidarında bu konu deşilip doğru ve sıhhatli bir şekilde gençlere dini bilgiler verilmezse Fetö benzeri karanlık güçler ülkenin başına her zaman bela olurlar. 17 ve 27 Aralık öncesinde Fetö’nün elemanları zaman zaman “Bu hükümete ders vermenin zamanı gelmiştir.” diyorlardı. Aynı anlayışta olan ve yeri geldiğinde ders vermeye kalkışacak cemaat, tarikat ve gruplar vardır. Geleceği garanti altına almak gerekir. Bu ülkeyi, Atatürkçü olmadıkları halde Atatürkçülüğün üzerinden geçinenlerden ve gerçekten İslamî hassasiyete sahip olmayıp İslam’ın sırtında geçinenlerden kurtarmak gerekir.

15 Temmuz gecesi, ülkenin, İslamî cemaat kamuflajıyla insanımızı kandıran, CIA, MOSSAD ve Vatikan ajandalı bir darbeye karşı kazandığı bir kazanımdır, bir zaferdir. Bu kazanımı basit siyasi çıkarlar uğruna söndürmemek gerekir. Bu bir zaferse sadece iktidar partisine değil, bütün millete ait olan bir zaferdir. Selam ve dua ile.