Covid19 salgınının küresel ölçekte verdiği tahribattan sonra veryansın edinilen ve çıkmaza girilen, şimdilerde popüler olan ve üzerinde edebiyat parçalanan ana husus, covid19 aşısının olun(ma)ması meselesidir.
Öyle bir mesele ki edebiyatçısı, mühendisi, veterineri, öğretmeni, akademisyeni, çiftçisi, tüccarı, imamı, boyacısı, çaycısı, demircisi velhâsıl ağzı olan herkesin aşı ile ilgili söylediği bir söz, yapılması gerektiği ile ilgili yaptığı bir propagandası vardır elbette. Lakin bu saydığımız kesimin içerisinde konuşması gerektiği halde konuş(a)mayanların bazısını da ne yazık ki doktorlar oluşturmaktadır.
Aşı olmak ya da olmamak ile ilgili öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bu konuda insanların tartışmasız ve amasız özgür bırakılması gerektiği hususudur. Aşı olanların tahakkümüne karşı olmak gerektiği gibi, aşı olmayanların tahakkümüne de karşı olmak, insanın özgürlüğünün en büyük kanıtı olarak karşımıza çıkar. Nitekim bir kısım doktor ve bilim insanının aşı ile ilgili verdiği demeçler ve yaptıkları açıklamalar çokça tartışılır haldedir. Bu tartışmayı da yine doktorların ve bilim insanlarının yapması elzemdir.
Aşı ile ilgili bilimsel verilerin insan sağlığına etkilerinin açıklanması, sonrasında vereceği yan etkilerinin tespit edilmeye çalışılması ve bu konuda yine insanların bilgilendirilmesi de doktorların, bilimsel çalışma yapanların hakkı ve yetkisi olduğunu idrak etmek ve kabul etmek gerekir. Mevcut sosyal medya boyutundaki açıklamalara baktığımız zaman ise, bu konunun uluslararası tartışmaların gölgesinde, mahalle dedikodusundan öteye asla geçmediği görülmektedir.
Aşı ile ilgili sosyal medyada yazılanların ve defalarca paylaşılanların tamamını sanki bilimsel bir açıklama imiş gibi görmek, akli melekelerin algı yönetimine ve manipülasyona mahkûm olduğunu göstermektedir. Sosyal medyanın yangın yerine veya çöplüğe dönüştüğü 21. yüzyıl dünyasında ve Türkiye’sinde, buralardan medet ummak, aşı olunması veya olunmaması ile ilgili propaganda yapmak, buradaki bilgilerin bilimsel verilermiş gibi görmek ve bunları da sorgusuzca ve sürekli paylaşmak hiç akıl kârı değildir.
Kabul edilsin veya edilmesin, covid19 salgınından dolayı küresel ölçekte büyük bir tahribat vardır. Bu tahribatın ekonomik karşılığının anlaşılması için yakinen memur/sürekli maaşlı olmamak gerekir. Memur olanların salgından kısmen etkilenmediği savına karşın, memur olmayanların salgından en çok etkilenen kesim olduğunu ifade etmek de yerinde bir söylemdir.
Ayrıca salgının varlığını kabul etmeyenlerin haklı karşı çıkışları olduğu gibi, salgının ölümcül bir sonuca gebe olduğuna ilk günden itibaren inanan veya kabul edenlerin sayısı da azımsanmayacak derecede çoktur. Salgın ve aşı ile ilgili şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür:
1. Salgına inanmamak veya laboratuvar ortamında üretilmiş olduğuna inanmak, verdiği veya vereceği can kayıplarının tahribatını değiştirmemektedir. Yetkili olmayan hiç kimsenin bu ölümcül tahribata etki edecek açıklamalar yapmaya hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Kimse kimsenin ölümüne asla sebep olamaz.
2. Salgının uluslararası baronların oyunu ve küresel savaşların bir parçası olduğuna inanmak, başkasının da buna inanması gerektiğini sağlamak anlamına gelmemektedir. Bu durum tam tersi için de geçerlidir.
3. Yetkili mercilerin aşı olunuz söyleminin karşılığı olarak, aşı olanları ve olmak isteyenleri etkileyici herhangi bir propaganda, paylaşım, söylem ve telkinlerde bulunmak, sadece bilimsel verilerle hemhal olan yetkili kişilerin işi olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü aşı olmak ya da olmamak istatistiki bir veri değildir ve asla kabul edilemez.
4. Yetkili mercilerin aşı olunuz çağrısına mukabil, aşı olmanın salgını bitirmediği, küresel finansal bir oyun olduğu, insanoğlunu kontrol etme ve duygusal bir yönlendirme amacı güttüğü ve insanların denek olarak kullanıldığı, sonuçlarının tam ve kesin olmadığı, vereceği yan etkilerin en az on seneyi bulacağı ve aşının asla salgının önüne geçmeyeceğini iddia edenleri de iddiaları ile baş başa bırakmak, iddialarına saygı duymak özgürlük bağlamında zorunluluk arz etmektedir. Çünkü bu kişilerin aşı konusunda zorlanılması, insanoğlunun özgürlüğünün elinden alındığını ifade etmektedir. Aşı olanların, aşı olmayanları bu tavırlarından ötürü mahalle baskısına tabi tutmaları, asla kabul edilemez bir konudur.
5. Aşı olanlara verilen kısmi ayrıcalıkların özgürlük bağlamında okunması da daha sahici ve reel olarak değerlendirmek lazım gelir. Çünkü aşı olmayanların önceden belirlenen tercihe istinaden, bir kısım eylem, durum ve sosyal etkinlik ve mecralardan mahrum edilmesi, aşı olanlara karşılık verilen bir ayrıcalık olarak kabul edilmelidir.
6. Aşı olmamayı kendilerine her daim şiar edinenler, aşı olanlara da her türlü desteği vermek zorundadır. Çünkü aşı olmak, karanlığa gözü kapalı gitmektir. Aşı olmamak da bilerek veya isteyerek kendini karanlık dehlizlere bırakmak demektir.