Duru, saf ve berraktı...
Kaç tas suyla yıkadı ruhunu gassal, göremedim.
Ilık mıydı bilemedim...
Bizim derimiz dökülecek, katran-i sıcaktan her seferinde.
Beyaz, lekesiz ve parlaktı...
Ölçmedim kefeninin boyunun kaç metre kumaştan kesildiğini.
Cesedimiz her gün rengârenk siyahlara bürünecek.
Cevizden, yeşil ve genişti...
Ölçmedim tabutun alanını.
Kısa, dar ve dikenliydi yol...
Fark etmedim kaç metrelik adım attığımızı.
Her adımda Azrail parmaklarımızdan tutacak...
Giremedim yerine...
Geniş, yüksek ve uzundu çukur...
Bilmem kaç sıva tutmamış biriket ile örüp etrafını,
Bilmem kaç lahit ile bedenini hapsettiler...
Uzandığım bütün odalar dar biçilmiş olacak benim...
Kil, kırmızı ve ufalanmış taşsız topraktı...
Saymadım kaç kürek atıldığını...
Gözlerimize toprak dolacak gecenin her karanlığında.
Sen bir defa gömüldün...
Kim bilir biz kaç sabah güneşine daha yokluğuna öleceğiz.
Biliyorum sen, yağız ömrümün uzun bir yürek sızısı olarak kalacaksın.
Allah’ım bir İnşirah ferahlığı ver yüreğime.