Türkiye'deki eğitim sisteminin içinde bulunmuş olduğu çarpıklığın mevcut durumunu eleştirme noktasında, sokaktaki çocuğun bile söyleyecek bir sözünün varlığı, konunun ne derece bir çıkmaz içinde olduğunun en büyük delilidir. Söylemlerin ve eylemlerin paralel bir şekilde yürümemesinin sonucunda, günah keçisinin sistem olduğunu söylemede hepimiz mahiriz, ne yazık ki! İşte bu sorunun ve olması muhtemel çağdışı sorunlarımızın altındaki sebeplere bir göz attığımızda, bulunduğumuz yerin şartlarından ve sistemden bağımsız, bireysel uygulama ve kendi iç dünyamızın bir bilgi birikimi üzerine oturtmadığını görmek için gözlük takmaya hiç gerek yoktur.
Aşağıda farklı bir punto ile yazılmış olan yazı, yüksek lisans sınavı kâğıdına yazılmıştır. Değerlendirme ve yorum siz değerli okuyucuların takdirlerine bırakılmıştır.
"Saygıdeğer hocam!
Toplamda altı veya bilemediniz sekiz haftanın sonucu itibari ile, sizinle ilgili edindiğim izlenimleri dile getiriyorum. Not ile alakalı değil asla. Sonuçta 'AA' aldığımda da, dersinize mükemmel bir şekilde vakıf olacak değilim. Ben de bir eğitimciyim. Tıpkı sizin gibi. Sadece isminizin önündeki birkaç sıfatın varlığı, benden dünyevi üstünlüğünüze en büyük ve bariz delildir.
Bir dönem boyunca verdiğiniz eğitimin yetersizliğini ifade etmek isterim. Eğitim, bir takım kalıpları ezberlettirip, sınavda aynısını öğrenciden istemek değildir. Bilakis eğitim, insanın düşünce ufkunu açmak ve dünya görüşüne fener olmaktır. Bir dönem boyunca sorumlu tuttuğunuz kitabınızı üç defa baştan sona kadar okudum. Fakat dersinizle ilgili malumat ve bilgi, sizin siyaset konuşmanız, yazdığınız kitabı on defa okutturup ezberlettirmeniz, 'farklı/aykırı düşüncelere saygılıyım' sözünüze istinaden, aksi görüş beyan etmenin önündeki bütün kapıları kapatmanız değildir. Bir tüccar, satıcı, esnaf edasında yapılan eğitim ile hiç bir yere varılamaz. Ben ve benim gibi binlerce öğrenci, bu dersten ve sizin yekpare eğitim(sizliğ)inizin sonucu olarak kalabilir. Ki kaldım belki de şimdi. Ama bu dersi geçenlerin benden çok üstün bir tarafı da yoktur. Ezberlettirilen klasik, monoton bazı şeylerin sınav kâğıdına yazılması sonucu elde edilen ünvanlar, kariyerler, ancak birer 'yığın' oluşturmaya mahkûmdur.
Dönemin başından bu yana evden çıktığınız andan fakülteye/odanıza geleceğiniz ana kadar günlük yaşam ve insanlığın sorunları ile ilgili hiçbir olumsuz ihtimali düşünmeniz asla söz konusu değildir. Bilakis bunun böyle sürekli uygulanması da duyarsızlığınızı artırır niteliğe haiz olduğu var olan bir gerçektir. Dokuz saatlik uzun ve sıkıcı bir yolculuktan sonra, zor şartlar altında dersinize çalışarak iştirak etmem, bir sınav merakından değildir. Sınavdan kaldım belki ama çok da bir şeyin değişeceği yok aslında. Fakat sizin değerlendirme ve eğitim(sizliğ)inizin sonucu olarak, toplumda, sistemin kölesi olma yolunda can atan bir yığın kitle oluşuyor/oluşacaktır. Çünkü tek bir kitabı zorunlu bir şekilde önermekle, ne ilim tahsil edilebilir ne de ilim amacına ulaşabilir. Hiçbir makaleden, denemeden, kitaptan, ansiklopediden, soru/cevaptan geçmeyen bir dönemin 'faydalı geçtiğine' inanmıyorum. Kitabınızı sınav stresinden bağımsız ve yüksek lisans öğrencisi olmadan da okuyabilirim, okuyabilir insanlar. Sizin derslerinize iştirakımın bana faydasının olmaması sonucu, işte mevcut elinizdeki kâğıda göre değerlendirme yapıp bırakabilirsiniz. Nitekim ihtimal de yok artık, dersten bıraktınız. Dersten bıraktığınız ben değilim aslında. Aksine dersten kalan sizsiniz. Çünkü birkaç görüşü veya kavramı ezberlettirip bu kâğıda yazılmasını beklemek, asla sınav olarak kabul edilemez. Katılmaya da bilirsiniz bu görüşüme. Belki not korkusu ile şimdiye kadar hiçbir öğrenci size böyle bir yakarışta da bulunmadı. Ama benim derdim not değildir. Derdim soru(n)lara kalıcı, faydalı çözümler bulmaktır. 'Kalıcı çözümlerin bulunmadığı bir dini eğitim sisteminin ve hocalarının sonu, tarihin çöplüğünde yer edinmektir.'
Son olarak verdiğiniz, vereceğiniz not, sizin kendinize verdiğiniz puandır. Bu vesile ile saygıda kusur etti isem affınız ola. Saygılarımla."