LGBT; hassaten 1980’li yıllardan sonra gerek Avrupa’da gerek Türkiye’de kendi içerisinde anlamları olan dört ana unsurun bilinçli bir şekilde bir araya getirilmesinden müteşekkil bir kısaltmadır.
L: LEZBİYEN olmayı temsil eder. Lezbiyen; kadının kadınla ilişki, haz, aşk yaşaması gibi anlamlara gelmektedir. G: GEY olmayı temsil eder. GEY demek; erkeğin erkekle ilişki, aşk, haz, evlilik yaşaması gibi birçok anlama gelmektedir. B: BİSEKSÜEL demek; erkek veya kadının diğer cinslerle cinsiyet durumu fark etmeksizin cinsel ilişki yaşaması, cinsel veya duygusal haz duymadır. T: TRAVESTİ/TRANSEKSÜEL. Bu iki kelime de aynı anlamlara gelmektedir ki kadın kılığına girmiş, kadınlara özenmiş, erkeksi duygularını törpülemiş erkek anlamında kullanılmıştır.
Kısacası LGBT’nin açılımı; LEZBİYEN, GEY, BİSEKSÜEL, TRAVESTİ/TRANSSEKSÜEL’dir.
Öncelikle batıdaki lgbt lobilerinin oluşturduğu ve ciddi anlamda hem ekonomik hem de medya olarak finanse ettiği ve farkına varılmadan birçoğumuzun bilinç dünyasında yer edinen toplumsal cinsiyetsizlik durumunun 6 evreninden bahsetmek yerindedir.
1. Kimlik Karmaşası: Erkek veya kadın cinsiyet farklılığının varlığı, daha farklı cinsiyetlerin de varlığına delil göstermek suretiyle bir kargaşa durumunu oluşturmaya çalışırlar.
2. Kimlik Karşılaştırması: Kadın veya erkeğin belli bir cinsiyet kalıbına sokulmasının insanın beşeri özelliklerine aykırı olduğunun ifade edildiği safhadır. Kadın erkek cinsiyeti söz konusu değildir.
3. Kimlik Toleransı: Belli bir cinsiyete karşı sürekli hukuksal ve toplumsal bir ayrıcalığın var olduğu kabul edilir. Hâlbuki tüm ayrıcalıklar tek bir cinsiyette birleştirilebilir ve uygulanabilir düşüncesi hâkimdir.
4. Kimlik Kabulü: Bu safhada belli bir cinsiyet kimliğinin ötesinde kendi oluşturmaya çalıştığı haz endeksli cinsiyet kabulü ortaya çıkmaktadır. Tabi bu aşamaya kadarki tüm durumlar gizli ve bireysel bir içtenlikle yapılmaya çalışılır, tavsiye edilir, yönlendirilir ve manipüle edilir.
5. Kimlik Gururu: Bu aşama elde ettikleri tüm cinsiyetçi faktörlerin devre dışı bırakıldığı, bunun yanında tek tipçi haz ve duygu endeksi oluşan bir zihinsel kabulün olduğu aşamadır. Kişi zihinsel dünyasında oluşturduğu ve kabul ettiği tek cinsiyetçi kimlikle toplumun karşısına çıkmaya çalışır. Toplumsal karşılığının da her şeye ve herkese rağmen değerli, gurur verici, asla küçümsenmeyecek kadar önemli olduğunun kabul edildiği evredir. Bu da “onur yürüyüşü” olarak sergilenen bir yürüyüş ile karşımıza çıkmaktadır.
6. Kimlik Sentezi: Tüm bunların yapılmasından sonra toplumsal kabulün akabindeki gurur verme, onur duyma duygusunun başkalarını etkileme ve toplumsal anlamda kabulünün ve etkisinin başlamasıdır.
Özellikle şunu ifade etmek gerekir ki; bu grubu oluşturan ve hâlâ çok ciddi finansal ve medyatik destekle toplumsal kabulünü oluşturmaya çalışan lobilerin sosyal, siyasal, hukuksal tüm algıların amacı; aile unsurunun devre dışı bırakılmasıdır.
Avrupa’da son dönemde hızlı bir ivme kazanan bireyselliğin altında yatan ana unsur elbette aile kavramının yok oluşudur. İslam’ın aileye verdiği değere rağmen başta Avrupa olmak üzere Amerika ve diğer birçok ülkede ciddi bir çöküntünün yaşanması, bilinçli ve planlı bir şekilde uygulanan bir projedir. Bu projenin özellikle İslam ülkeleri arasında ciddi rağbet görmesi ve içeriğinin hiç araştırılmadan kitle isyan psikolojisine göre hareket edilmesi ise trajikomik bir durumdur.
Daha da ötesinde; Avrupa’dan ülkemize ihraç etmeye gururla çalıştırılan CİNSİYETÇİ ÖTEKİLEŞTİRME faktörü ise; lgbt’nin oluşumuna ve amacının gerçekleşmesine ciddi katkı sağlamıştır. İnsanları tek bir cinsiyete indirgeme politikaları, hak ve özgürlük noktasında erkek ve kadının bir ve tek kabul edilmesi, hem İslami hem de insani değildir. Kadın ve erkek karşılaştırmasına günümüz nazarında ve İslam’ın kabul ettiği sosyal, kültürel ve ahlâki karşılık perspektifinde baktığımız zaman, yaratılış olarak birbirinin aynısı olduğu lakin fiziksel, beceri, bedensel, ruhsal, duygusal olarak birbirinden farklılaştığı ve her iki grubun aynı kategoride değerlendirmesinin mümkün olmadığını ifade etmek yerindedir. Fakat lgbt lobilerinin oluşturmaya çalıştığı algıya baktığımız zaman, Allah’ın insanı yarattığı tüm farklılıklarından uzaklaştırmanın hedeflendiği, aile kavramının yok oluşunun ana gayeleri olduğu, çekirdek aile olarak ifade edilenin karı/koca/çocuklar olarak kabul edilmesinin asla mümkün olmadığı ve aile kavramından kastedilenin lgbt olduğu görülmektedir.
Aile kavramının yok oluşunun sonucu olarak meşru evliliklerin ortadan kaldırıldığı, gayri meşru cinsel birlikteliklerin hat safhaya ulaşıdığı, yeni nesil için ciddi davranış/yaşayış bozukluğunun ortaya çıkması ve sonuçta toplumsal ahlaki yozlaşmanın ve psikolojik bunalımların, intiharların, kitlesel gayri insani davranışların önünü açtıkları açıkça görülmektedir. Hâlbuki İslam’ın aileye verdiği önem ve değer paha biçilmez bir kıymettir.
Nitekim İslam’da aile yapısı kutsaldır. Aile yapımız bu kutsallığını, en yüce değer ve kaynak olan Kur’an-ı Kerim’den alır. Geçen yüzyılın başlarından itibaren mantıkçı pozitivist anlayış ve düşünce biçimlerinin kültür ve düşünce dünyamızı etkilemeye başlamasıyla birlikte, aile hayatımızı da etkilemiş, bu sebeple aile yapımızda birçok sarsılmalar baş göstermeye başlamıştır. Özellikle küresel ölçekte kitle haberleşme araçlarının artmasıyla birlikte, gelenek, ahlâk ve öz kültürümüzü dikkate almadan yapılan yerli dizi ve filmlere ek olarak bazı yabancı yayınların ve özellikle özgürlük adı altında yapılan “ONUR YÜRÜYÜŞLERİNİN” özgürlük olarak toplumumuza sunumu veya empoze edilmesi, aile yapımız üzerinde büyük tahribatlara yol açmaktadır. Bunun en belirgin örneği, son yıllarda ve özellikle büyük kentlerde komünal yaşam biçimlerinin yaygınlık ve farklılık kazanmaya başlaması, kadın-erkek eşitsizliğinin ve mücadelesinin sürekli var olduğunu kabul ettirilmesi ve boşanma davalarının artmış olmasıdır.
Boşanmaların başlıca sebebi olarak; işsizliğin artması, mahremiyet sınırlarına tecavüz, televizyonda oynatılan yabancı dizilerin etkisi, sanat ve edebiyat yoluyla müstehcenliğin özendirilmesi, eşlerin birbirlerini aldatması, reklam endüstrisi sayesinde tüketim arzu ve çılgınlığının körüklenmesi gibi faktörler sayılabilir. İşte tüm bu unsurların toplumsal cinsiyetçi algısının bir sonucu olarak karşımıza çıktığını ifade etmek yerindedir.
Sonuç olarak görülüyor ki toplumları kontrol etme, yönlendirme, manipüle etme yollarının ana mihenk taşının toplumsal ahlâki durumlarının çok önemli olduğu gerçeğidir. Ahlâki yozlaşmanın kimlik ve cinsiyet faktöründe kendine yer bulmaya çalıştığı, buna destek olarak lgbt lobilerinin yaptıkları ve yapacakları tüm fiilleri kamusal alana mal etmek ve böylelikle toplumsal zeminde bir karşılığının olduğunu kabul ettirme gayretleridir. Hâlbuki lgbt; hem psikolojik ve ruhsal bir hastalıktır hem de yüce yaratıcıya karşı bilinçli ve planlı bir şekilde gerçekleştirilmeye çalışılan bir isyandır.
Allah’ın insanı yarattığı ana farklılıkların, amacının ve hikmetinin yaratılış özelliği ile birlikte devre dışı bırakılması, Allah’ın zihinsel ve duygusal dünyamızdan çıkarılması olarak telakki edilmektedir. Şöyle ki burada İnsanın yaratılış gayesinden saptırılarak, eşrefi mahlûkatın devre dışı bırakılması hedeflenmektedir. İnsanın cinsiyetçi ayrımcılığın yapılması, İslam karşıtlarının kullandığı ana dayanaklarını oluşturmaktadır. Şunu son olarak ifade etmek gerekir ki meşru olmayan her ilişki ve davranış, toplum sağlığımıza ve ahlâkımıza yapılmış bir savaştır.