İşte yazarın “Adıyaman Daha Yalnız” başlıklı yazısı:
ADIYAMAN DAHA YALNIZ
Gaziantep merkezli deprem. “Can kaybı 282 kişi. Kayıpların artmasından endişe ediliyor.”
Böyleydi ilk haberler.
“10 il etkilendi” deniliyordu. Haberlere kilitlenmiştik.
Hatay çok yıkılmıştı. Kahramanmaraş da öyle. Malatya, Adıyaman, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa, Kilis.
Tek tük duyumlar alıyorduk. “Adıyaman Maraş’tan daha fena” diyenlere rastlıyorduk.
Ama basından edindiğimiz izlenim Adıyaman’da durumun nispeten daha iyi olduğu yönündeydi.
Ziyaret planını bile Hatay ve Maraş merkezli yapmıştık.
Kahramanmaraş, Pazarcık, Nurdağı ve Hatay’dan sonra Adıyaman’a yöneldik.
Yol üzerinde Besni’de mola verdik.
Besni’de yıkım var. Ama hayat devam ediyor. Hatta biraz da hareketli. Dükkanlar açık.
Cuma günü Besni’nin pazarıymış. Hareketlilik ondanmış.
Hava mutedil. Bir kahvehanede insanlarla oturduk, dertleştik.
İlk gün kimse gelmemiş.
Enkazdan imdat çığlıkları yükseliyor kimse bir şey yapamıyor.
Deprem gerçeklerinin en acısı. Her yerde işittik benzer öyküler.
Sen kurtulmuşsun. Komşunun evinin enkazından sesler geliyor. Elinde alet edevat yok. Ne yapılacağını bilmiyorsun. Yardıma gelen de yok. Tam bir çaresizlik. Çıldırır insan.
Rica minnet Maraş’a gitmekte olan Polonyalı 6 arama-kurtarma ekibinden ikisinin Besni’de kalmasını sağlıyorlar.
Buralarda zemin kayalık. Bu yüzden yıkım benzer yerlere göre az.
Adıyaman’a girerken anlıyoruz. Adıyaman biraz daha yalnız kalmış.
Adıyaman valisinin “Burada fazla yıkım yok, durum kontrol altında” diye bir laf ettiğine dair yaygın bir söylenti var.
Söylentiyi teyit edemedik.
Aktaranlar da söylenti olarak aktarıyorlar. Birinci ağızdan değil.
Ama Vali’nin kendisini protesto eden depremzedelere tebessümle mukabele ettiğine dair video açık mecralarda dolaşıyor.
Urfa’dan, çevre illerden gelen gönüllülere çok dua ediyorlar.
Devletin geciktiği fikri burada da yaygın. Bilhassa ilk günlerde.
Bunun çok tartışma konusu yapıldığı malum.
Siyasi bir etkisi olur mu?
Buralardaki insanların dertleri başından aşkın, siyaset miyaset anlamsız onlar için.
Türkiye’nin geri kalanını belki etkiler. Ama büyük bir etki olmaz bu.
Dışarıdan bakıldığında vilayet binası sağlam. Üzerinde çizik bile yok.
Böyle sağlam birkaç kamu binası gördük. Tapu kadastro binası sağlam yerlerden biri. Etrafında polis koruması var.
Kargaşa zamanlarında tapu kayıtlarının korunması önemli olmalı diye düşünüyorum.
Sağlam yapılar gördükçe yapana dua ediyoruz.
Yıkılmış binaları yapanlarla ve yapılmasına izin verenlerle ilgili hislerimiz başka türlü.
Enkaz kaldırma çalışmaları (Hatay’da olduğu gibi) burada da Maraş’takine nispetle daha yavaş.
Kaldırılmamış çok enkaz var diyor insanlar.
Enkaz altında hala çok sayıda ceset olduğunu söylüyorlar.
Şehrin varoşlarındaki Sümer Evler atletizm pisti çadır kente dönüştürülmüş.
170 çadır var. Çadırlar kalabalık. Asayişi jandarma sağlıyor. 24 mobil tuvaleti var. Günde 3 öğün yemek veriliyor.
Tuvaletler çadır kentin yanı başında.
Kadınlar için büyük sıkıntı. Buna çözüm arıyorlar.
İbn Haldun üniversitesinden bir grup terapist afetzedelere psikolojik destek sağlıyor.
10 gündür burada çalışan gönüllü psikoterapist Hatice Çağıl “Afetzedeleri dinliyoruz, hiçbir şey sormuyoruz” diyor.
Sormak sakıncalıymış, afetzedenin deprem anındaki dehşeti yeniden yaşamasına dolayısıyla yeni bir travmaya sebep olabilirmiş.
Bir aileye misafir olduk. Ailenin reisinin adı Mehmet. İnşaat kalıpçısı.
O sabah namaza erken kalkmış. Evleri sallanmaya başlamış. Önce hafif, sonra şiddetli. Evin içindeki iki soba da devrilmiş. Ailesini toplamış. Komşusunun da yardımıyla sağ salim çıkmışlar. Kar yağıyor.
Kocaman elleri var Mehmet’in.
Yüreği de kocaman.
Annelerin, babaların çocuklarını koruma güdüsüyle kucakladıklarını, enkaz altından birbirlerine sarılmış halde çıkarıldıklarını ve soğuktan cesetleri birbirinden ayırmanın çok zor olduklarını anlatıyor.
Evin babası Mehmet.
“Bir konteyer bulsak rahatlarız” diyor, “Çalışırım, çalışırsam ekmek var çalışmasam yok.”
“Babaların travması çok büyük” diye açıklıyor Hatice Hanım sonradan.
Doğru söylüyor.
Her akşam ellerin dolu geldiğin hanene eli boş geliyorsun. Hane de sayılmaz, çadır.
Çocukların için, ailen için bir şey yapamıyorsun. Kahredici bir boşluktasın. Çaresizsin. Suskunsun.
Olan oldu. Hem de çok kötü oldu.
Eğer bir gelenekse ki maalesef geleneğe benziyor; afetlerden ders almama geleneğimizi bıraksak artık. “